Muhtesem görüntüsüyle Buda Kalesi... |
Aslında Budapeşte-Slovakya çok uzun zamandır aklımızda olan ama bir türlü
gerçekleştiremediğimiz bir gezi rotasıydı bizim için. Bu sene (2012)
Paskalya tatilinde nihayet Orta Avrupa'da 4-5 günlük bir tatil
gerçekleştirebildik. Bu bizim Avrupa'da trenle ilk seyahatimiz. Münih'ten
7:27'de kalkan trenimiz Rosenheim, Salzburg, Linz, St. Poelten ve Viyana'yı
takip ederek 14:49'da Budapeşte'ye ulaştı. (Tren bilet fiyatı: 171,50 € gidiş
dönüş / 2 kişi).
Öncelikle Budapeşte'ye ait birkaç önemli not düşmek istiyorum:
Tuna Nehri 10 ülkeyi dolaşarak akan, ki bunların içinden 4 tanesi ülkenin
başkenti (Viyana, Bratislava, Budapeşte, ve Belgrad), ve kolları 9 farklı
ülkeden toplanarak gelen böylece 19 ülkeyi ve 81 milyon kişiyi birbirine
bağlayan bir nehir olması nedeniyle dünyanın en uluslararası nehri. Budapeşte
ise Tuna Nehri'yle Buda ve Peşte olmak üzere 2 yakaya bölünmüş tarihi bir
şehir.
Şehir Kıtanın ilk yeraltı metro sistemine sahip.
Şehirdeki Özgürlük Köprüsü 2010 yılında en iyi ışıklandırma sistemi
ödülünü almış. Köprüde 584 tane özel tasarlanmış ışık bulunuyor.
Budapeşte'de
Starlight Suiten Oteli'ni online rezerve etmiştik (2 kişilik oda fiyatı
kahvaltı hariç: 75€). Tarihi yerlere yakınlığı seçim nedenimizdi. Temiz ve
güzel bir otel. Otelde kaldığımız süre boyunca tek problem odaların çok sıcak
olmasıydı. Birkaç gün sonra hava tekrar soğuyacağı için merkezi ısıtma
sistemini kapatmamışlar. Klimalar bile sıcak hava üflediğinden ilk gecemiz biraz
zorlu geçti. Bunun dışında otelden memnunduk.
Otele
yerleştikten sonra güzel havayı kaçırmamak için hemen şehri gezmeye başladık.
Yalnız ilk olarak yerel paraya ihtiyacımız olduğundan döviz bürosu aramaya
başladık (1€ = 292 HUF). Bu konuda çok dikkatli olmanızı tavsiye ediyorum.
Birinci neden, kurlar her yerde aynı değil. İkinci olarak da, sizi kandırmaya çalışan insanlara dikkat etmeniz gerekiyor. Biz döviz bürosu önünde beklerken
bir adam bize daha yüksek kurdan para bozmayı teklif etti. Bizimle konuşurken,
sıraya giren başka bir adam, bu adamın teklifini kabul etti ve parasını bozdurdu. Bize güvenli gelmeyen bu teklifi kabul etmediğimiz için sonradan
içimizden bir oh çektik. Çünkü para bozduran adamla parayı bozan adamı daha
sonra başka bir döviz bürosunun önünde görünce kurulan tezgahı anladık. Budapeşte'de
bu konuda çok dikkatli olmanız gerekiyor.
Budapeşte sokaklarında... |
İlk olarak şehrin alışveriş yeri olan "Vaci Caddesi'ne" gittik. Burası Macarlar
ve turistler tarafından Milano, Paris, Amsterdam gibi ünlü şehirlerdeki
alış-veriş caddeleri kadar güzel bulunan bir cadde. 2008 yılında yapılan bir
değerlendirmede bu cadde atmosfer, etkileyicilik, seçenekler ve müşteri servisi
açısından 7. olmuş. Paskalya zamanı olduğu için heryer hediyelik eşya ve
yiyecek-içecek satan küçük reyonlarla doluydu.
Budapeşte Vaci Caddesi |
Buda
Kalesi'ne ulaştıktan sonra tüm şehri uzun uzun seyrettik ve tabii ki fotoğraf çektik. Parlamento Binası'nın çok güzel bir mimarisi var ve Buda Kalesi'nden çok güzel görünüyor:
İlk olarak bu bölgenin tarihi hakkında kısa bir not düşmek
istiyorum:
Bu bölgenin ilk sakinleri 13. yüzyıldaki yıkıcı Mongol
saldırılarından sonra buraya çıkarak yerleşim alanı kurmuşlar. 15. yüzyılda
Kral Mattias'ın yönetiminde Buda Avrupa'nın en etkili, sözü geçen şehri olmayı başarmış. Türkler 1541 yılında bu bölgeyi ele geçirmiş ve 1686 yılına kadar
burayı yönetmiş. 2. Dünya Savaşı sırasında oldukça fazla zarar gören bu
bölgenin tekrar inşası sayesinde bugün hala insanların yaşam alanı olması sağlanmış. Kraliyet Sarayı şu anda sanat galerisi olarak hizmet veriyormuş.
Giriş olmadığı için biz içini göremedik, ama bahçesinde ve çevresinde dolaşıp
bol bol fotoğraf çektik:
Ve tabii ki Mattias Kilisesi ve Fishermen's Bastion. Burada ne kadar
süre fotoğraf çektiğimi hatırlayamıyorum. Gözümün gördüğü herşeyi fotoğraflamak
istedim sadece. Tuna Nehri boyunca uzanan 140 metrelik duvar buranın ön kısmını oluşturuyor. Bu duvarın üstüne belli bir ücret karsılığında çıkabilir ve
fotoğraf çekebilirsiniz, ki biz buna gerek duymadık. Çünkü duvarın alt kısmında
fotoğraf çekmek için çok uygun yerler var ve üstelik aynı manzarayı fotoğraflayabilisiniz. Buradaki 7 tane taş kule sivri tepeleri ile aslında
ülkeyi 896 yılında fetheden Macar Boyu'nu temsil ediyor. Burası Mattias
Kilisesi'ni yeniden inşa eden kişi olan Frigyes Schulek'in planına göre
Neo-Romanesk tarzında 1895-1902 yılları arasında inşa edilmiş. İsmini ise Orta Çağ'da şehrin bu bölgesini korumaktan sorumlu olan Balıkçılar Birliği'nden
almış.
Fishermen's Bastion'a ait birkaç fotoğraf:
Hemen buranın karşısında Szabo Marzipan Sergisi'ni gezebilirsiniz.
Burası dünyaca ünlü pasta müzesi ve içinde Budapeşte'nin ünlü turistik
yerlerinin marzipandan yapılmış pastaları, ki Mattias Kilisesi, Fishermen's Bastion
inanılmazdı, sergileniyor. Bir pastanenin arka odasında böyle güzel ve
etkileyici pastaların olduğu kimsenin aklına gelmez (Giriş ücreti: 1.200 HUF/ 3
kişi).
Szabo Marzipan Sergisi'nden bir pasta |
Öğleden önceki programımızı yeraltındaki kayaların içine 1940'lı
yıllarda inşa edilen hastaneyi ziyaret ederek tamamladık. Uzun uğraşlar sonunda
bulduğumuz bu yer görülmeye değer bir müze şu anda. Her saat başı turlar var ve
tur süper İngilizce konuşan bir rehber eşliğinde tam 1 saat sürüyor (Rehberin
ingilizcesi ve aksanı bizim dışımızda Amerikalı turistlerin de ilgisini çekti
ve nerede İngilizce öğrendiğini sordular. Aslında Budapeşte'de hemen hemen yer
yerde iyi ingilizce konuşan kişilere raslamak mümkün). Buraya giriş ücreti kişi
başı 3600 HUF, ancak doktor ve askerlere %30 indirim yapıyorlar. İçeride
fotoğraf çekmek yasak olduğu için bu etkileyici yeri sizinle paylaşamıyorum.
Ancak gidilip görülmesi gereken yerlerin başında yer alıyor diyebilirim. Tur
başında 10 dakikalik bir belgesel seyrettikten sonra bu hastaneyi ve 2. Dünya
Savaşı sonrasında nükleer bomba saldırılarından korunabilmek için kullanılan
gizli sığınakları gezdik. Bu bölgedeki kayaların doğal yapısı nedeniyle 10 km
uzunluğundaki alana birbiriyle bağlantılı mağaralar yapılmış. Tarihte ilk önce
burası insanların yiyeceklerini depolaması için kullanılmış. Sonradan buraya 60
hasta kapasiteli bir yeraltı hastanesi yapılmış. Ancak 2. Dünya Savaşı sırasında burada 700-750 yaralı asker tedavi edilmiş. O günkü şartları çok
gerçekci bir şekilde sergileyebilmeyi başarmışlar. Yerde sedye içinde yatan
yaralı hastalar, ameliyat yapan doktorlar, hastaları tedavi eden hemşireler
hepsi çok gerçekciydi. Burası ayrıca Alman askerlerinin yönetim yeri. Rus
saldırılarına karşı Almanlar bu şehri Macar askerleriyle beraber korumuşlar ve
burdan komuta etmişler. Soğuk Savaş süresinde ise nükleer bomba saldırılarına
karşı korunak olarak kullanılabilmesi için gizlenmiş ve genişletilmiş. Burayı gezmek bizim için çok güzel ve değişik bir deneyim oldu.
Artık öğlen vakti gelmişti ve biz sabahın erken saatlerinden itibaren hiç durmadan yürüdüğümüz için çok yorulmuştuk. Sabah turuna katılamayan Sevda ile
buluşup Vaci Caddesi'ne gidip Anna Cafe'de birşeyler yedik. Biz yerel çorbasını içip tatlı olarak da buralara, yani Orta ve Doğu Avrupa'ya özgü, özel pankek
(Palacsinta) tatlısını denedik. Çikolata sosu biraz fazla likörlüydü. Ancak
denemenizi tavsiye ederim (Anna Cafe 12.110 HUF, %10 servis bedeli dahil).
Kahvelerimizi de içip kendimize geldikten sonra ilk durağımız
Dohany Caddesi'ndeki dünyanın en büyük ikinci, Avrupa'nın ise en büyük
Sinagogu. Ancak Yahudi Bayramı nedeniyle kapalıydı. Ben bu duruma çok üzüldüm. Çünkü bu zamana kadar hiç Sinagog gezme imkanımız olmamıştı ve bu kadar özel
bir Sinagog'u gezemememiz tam bir şanssızlıktı. Bu Sinagog 1854-1859 yılları arasında Romantik tarzda Ludwig Foerster ve Frigyes Feszl planlarına göre inşa
edilmiş. 3.000 kişinin ibadet edebileceği büyüklükte bir yer. Oryantel tarzdaki
mimarisi nedeniyle oldukça etkileyici bir bina.
Şehrin sokaklarında, bulvarlarında yürümeye devam ettik ve 2.310
metre uzunluğundaki Andrassy Bulvarı'na ulaştık. Birbiriyle aynı tarzda mimariye
sahip binalarla bu bulvar şehir merkezine ve şehir parkına bağlanıyor. Bu
bulvar üzerinde güzel bir mimariye sahip Opera Binası'nı gezdik. Opera Binası
27 Eylül 1884 yılında hizmete açılmış. Neo-Rönesans tarzda bir mimariye sahip.
Budapeşte aslında dünyadaki en güzel opera binasına sahip olduğuna inanıyor ve
bununla gurur duyuyor. Burayı rehberle gezmeniz de mümkün. Biz oradayken opera
seyretmeye gelen insanlar vardı. İçerisini gezdikten sonra ben burada yeğenlerim
için çok güzel 2 tane Budapeşte kartı ve bizim için Budapeşte magneti seçtim
(1.790 HUF).
Bu bulvar üzerinde yeralan Terör Müzesi'ni de gezebilirsiniz.
Ayrıca bu bulvardaki Callas Cafe oldukça şık bir akşam yemeği için bizim
önerimiz. Sevda ve Serkan daha önceki Budapeşte gezisi sırasında burada bir
akşam yemeği yemişler ve yemekleri oldukça başarılı bulmuşlar. Özellikle
Sufle'yi çok övdüler. Aklınızda bulunsun (Adres Callas Cafe H-1061 Budapest
Andrassy Ut 20).
Caddelerde
dolaşmaya devam ettik ve ünlü New York Cafe'yi bulduk. Burası 100 yıldan fazla
süredir Budapeşte'te hizmet veren Budapeşte'nin en ünlü cafelerinden biri.
Grand Bulvarı üzerinde belki de en karakterli ve etkileyici binanın ilk
katındaki bu cafede kahve içebilir ve pastalarından yiyebilirsiniz. Cafe'nin
içi çok etkileyici bir mimariye sahip.
Yolda
ilerlerken şarap deneyebileceğimiz ve satın alabileceğimiz bir restoran bulduk. Münih'teki arkadaşlarımıza ikram etmek icin Tokaji Aszu beyaz şarabı satın
aldık (Fiyati: 2.500 HUF).
Bu uzun şehir turundan sonra akşam için enerji toplamaya karar verdik ve otelimizde 1
saat dinlendik. Akşam ilk durağımız Parlamento Binası. Neo-Gotik tarzda
mimariye sahip bu parlamento Avrupa'nın en büyük 3. parlamentosu. Şehrin Peşte
tarafında Zincirli Köprü ile Margaret Köprüsü arasında yeralan bu bina şehrin
hemen hemen her noktasından ilgiyi üzerine çekebilecek güzellikte. Özellikle
gece ışıklandırmasıyla.
Parlamentonun karşısındaki meydanda dalgalanan yırtık
Macar Bayrağı'nı göreceksiniz. 1956 yılında ülkede Komunist düzene karşı yapılan ayaklanamada bayrağın üzerine sonradan eklenen Sovyet amblemini halk
söküp atmiş. Bunu temsilen yırtık bir bayrak orada dalgalanıyor.
Akşam yemeği için Sir Lancelot Restoranında daha önceden yer
ayırtmıştık. Burada insan kendini Tarkan filminin bir sahnesini canlı yaşıyor
gibi hissedebilir :) Geleneksel kıyafetleri içinde Macar kızları bir garson için
oldukça fazla güzel ve seksiydi. Yemekleri et ağırlıklı. Burayı asıl değişik ve
özel kılan aslında canlı performanslar. Macar dansözün yanı sıra, ateş
gösterisi ve güçlü adam şovu oldukça etkileyiciydi. Başta da dediğim gibi
buranın dekorasyonu size Tarkan filmlerinin sahnelerini yaşatacak (3 kişilik et
tabağı, tek kişilik sebze tabağı ve içecekler 100 €). Uzun ve dolu dolu geçen
günün sonunda yorgun bir şekilde otelimize geri döndük.
Budapeşte'deki son günün sabahında kahvaltı sonrası (6.000 HUF/4
kişi) Favom Meydanı'nda Özgürlük Köprüsü'nün Peşte tarafında yeralan kapalı
pazara gittik. Burası yerel bir pazar görmek isteyenler, ayrıca hediyelik eşya
almak isteyenler için en iyi seçenek bence. 1897 yılından beri burası şehrin
ticaret yeri olmuş. 2 katlı bir yer, meyveden sebzeye yerel yiyeceklerden
hediyelik eşyalara kadar herşeyi bulabilirsiniz. Kısa bir bilgi vermek
istiyorum. Türklerin 150 yıllık hakimiyeti sırasında kırmızı biberle tanışan
Macarlar bu biberleri kurutarak yemeklerinde kullanmaya başlamışlar. Her yerde
kurutulmuş kırmızı biber bulmanız mümkün. Macar mutfağında Türk etkisi bu şekilde
görülebiliyor.
Özgürlük Köprüsü |
Gellert Tepesi'nden şehri son bir kez seyretmek ve Özgürlük
Heykeli'ni görmek için şehrin Buda tarafına geçtik sonra. Bu sırada yağmaya
başlayan yağmur biraz bizi zorlasa da biz bol bol fotoğraf çekmeden oradan
ayrılamadık. Burası başkentin popüler gezinti yeri. Burası aslında 1849
devriminde Habsburg imparatorluğunun Macar Ordusu'nu yenmesinin ardından 1854
yılında yapılmış bir savunma kalesi. Tavsiyem Dünya Mirasları arasında yer alan
şehir manzararasının tadını çıkarmanız yönünde. Bu tepede ayrıca St. Bishop
Gellert'in Heykeli ve Özgürlük Heykeli'ni görebilirsiniz.
Özgürlük Heykeli |
Son durağımız Kahramanlar Meydanı. Andrassy Bulvarı'ndan aşağı doğru
yürüdüğünüzde Şehir Parkı'nın karşısındaki Kahramanlar Meydanı'na
ulaşıyorsunuz. Meydanın tam ortasında 40 metre yüksekliğinde heykel hemen
dikkati çekiyor. Burası 1896 yılındaki Milenyum kutlamalari için inşa edilmiş.
Bu nedenle meydandaki her heykel Macar tarihininin bir parçasını temsil ediyor.
1929 yılında inşası bütünüyle tamamlanmıs ve şu andaki ismini almış. Burası çok
etkileyiciydi. Burası için yarım gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim.
Kahramanlar Meydanı |
Kahramanlar Meydanı |
Şehir Parkı |
Bizim gidip görmeye zaman bulamadığımız ama daha uzun süreli
Budapeşte tatilinde görülebilecek birkaç alternatif:
Türklere ait bir iz görmek istiyorsanız 16. yüzyılda Türkler
tarafından yapılmış Gül Baba Türbesi'ni ziyaret edebilirsiniz.
Buda Kalesi içinde yeralan Tarih Müzesi Macar Tarihi meraklıları
için ideal.
Margaret Adası'nı farklı bir alternatif olarak önerilebilirim.
2,8 km uzunluğundaki Margaret Adası şehrin en güzel parkıyla çevrili. Ada
üzerinde restoranlar, barlar, 2 otel, yüzme havuzu, kumsal ve golf sahaları
bulunuyor.
Spa Merkezi Budapest: Budapeşte 1934 yılında resmi olarak Spa
Şehri ünvanını kazanmış. Nedeni ise şifalı su kaynakları açısından dünyadaki en
zengin şehir olması. Her gün 21-78 derece sıcaklığındaki 70 milyon litre şifalı
su bugüne kadar keşfedilmis 118 farklı doğal kaynaktan akarak Spa merkezlerinde
toplanıyor. Budapeşte'de yıl boyunca açık hamam bulmak mümkün. 150 yıllık
Osmanlı hakimiyetinden kalma Türk Hamamları'nda hamam sefası yapabilirsiniz. Kısa
ve yararlı olduğunu düsündüğüm bir bilgiyi ayrıca paylaşmak istiyorum;
Budapeşte'de musluk suyu Avrupa'nın en iyileri arasında yer alıyor. Gönül
rahatlığıyla musluk suyu icebilirsiniz.
Eger Budapeşte tatiliniz yağmurlu bir döneme denk geldiyse ya da
yürümekten yorulduysanız 2 No'lu Tramvayı kullanabilirsiniz. Bu tramvay Peşte
tarafında Tuna boyunca ilerleyip Gellert Tepesi, Hill Kalesi ve Parlamentoyu
geçtikten sonra Margaret Adası'na ulaşıyor. Budapeşte'deki Time Out'a göre
Avrupa'nın en güzel ikinci toplu taşıma rotasına sahip bu Tramvay turistler
için iyi bir seçenek.
Yürümek istemeyenler için; Hop-on Hop-off otobüsleriyle şehir
turu yapabilirsiniz.
Tuna Nehri'nde bot turu güzel bir turistik gezi olabilir. Biz
daha önceki tatillerimizde böyle bir deneyim yaşadığımız için biz bu sefer bot
turu yapmak istemedik.
İlginç bir tur önerisi: Su içinde ilerleyebilen otobüslerle (hem
karada hem suda ilerleyen otobüslerle) Roosvelt Meydanı'ndan başlayıp
Parlamento Binası, Opera Binası ve Buda Kalesi gibi Budapeşte'nin önemli tarihi
yerlerini gezebilirsiniz.
Budapeşte için bir kaç cümle kurmam gerekirse;
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu`nun Viyana ile birlikte
başkenti olan bu şehir tarihi binalarıyla bizi çok etkiledi. Ama itiraf
etmeliyim ki tarih denilince ben yine de Viyana diyorum. Budapeşte beni daha
farklı bir açıdan etkiledi: Tuna Nehri ve nehrin iki yakasına kurulmuş bir
şehir olması etkiliyor insanı ve şehri tepelerden seyretmek çok büyük bir zevk veriyor insana. Her anını fotoğraflamak istedim sadece. Gündüz güzelliğinin yanı sıra
şehir gece ayrı bir güzeldi.
Gökçe Demirci
Tuna Nehri'nin Kralı Budapeşte
(05-08.04.2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder