Endülüs Bölgesi'nin başkenti, Flamenko'nun beşiği Sevilla'dayız. Sevilla sahip olduğu güzelliğiyle birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuş bir şehir. Cervantes Don Kişot'u Sevilla Hapishanesi'nde yazmış. Carmen (Bizet), Sevilla Berberi (Rossini), İspanyolca adı Don Juan olan Don Giovanni (Mozart) ve Fidelio (Beethoven) bu şehirde geçen operaların en bilinenleri. Yaklaşık 3,5 yıl önce Prag tatilimiz sırasında Mozart'ın bu ünlü eseri Don Giovanni'yi kukla tiyotrasında seyretme imkanımız olmuştu. Şimdiyse eserin geçtiği şehrin kendisini görmeye geldik.
Sevilla şehrinin kuruluşu M.Ö 2.800 yıllarına dayanmakta. O zamanlardaki adı Tartessus olan Sevilla bir liman şehri olması nedeniyle tarih boyunca önemini korumuş. M.Ö 207 yılında Roma Generali Scipio Africanus bölgeyi ele geçirdikten sonra halkı için bugünkü İtalica'da küçük bir şehir kurar. Roma iç savaşları döneminde bölge Roma İmparatoru Julius Caesar tarafından Roma'nın kolonisi haline getirilir ve adı Hispalis olarak değiştirilir. Şehrin Müslümanlar tarafından fethi ise M.S. 711 yılına karşılık geliyor. Bu tarih, Kuzey Afrika'daki Berberi soyundan gelen Tarik Bin Ziyad'ın donanmasıyla Cebelitarık Boğazı'nı geçerek Endülüs Bölgesi'ne ulaştığı tarih aslında. Abbasilerin saldırılarından kaçıp Endülüs Bölgesi'ne ulaşan Emevi Emiri kendisi için başkent olarak Kurtuba şehrini seçince, Sevilla 300 yıl boyunca önemini yitirmiş ve Kurtuba şehrinin gölgesinde kalmış. Ancak bu şehir Amerika'nın keşif seferlerinin başlangıç yeri olması itibariyle tarihteki önemini tekrar kazanmayı başarmış. Sevilla, bu dönemde Latin Amerika’dan kaçırılan tüm ganimetlerin getirildiği şehir olması itibariyle oldukça zengin bir şehir.
|
Barrio de Santa Cruz |
Sevilla'daki ilk durağımız Barrio de Santa Cruz. Burası eskiden bir Yahudi yerleşkesiymiş. Dar sokaklar arasında tapas barların ve restoranların olduğu güzel bir bölge. 1391 yılına kadar Yahudiler burada barış içinde yaşarken, bu yıldan itibaren Antisemitizm etkisiyle Yahudilere karşı saldıralar başlamış. 1391 yılında, yani İspanya'da Yahudi varlığının tamamiyle sona ermesinden 100 yıl önce, Sevilla'da Yahudilik kötü bir şekilde sonlandırılmış. Yahudiler burayı terk etmek zorunda kalmış. O tarihlerde Sevilla şehrinin korkunç Engizisyon mahkemelerinin merkezi olduğunu belirtmek zorundayım. Bu şehirde Müslüman ve Yahudi halk çok acı çekmiş.
İlk hedefimiz, Flamenko gösterisini izleyeceğimiz yeri bulmak (La Casa de la Memoria / Adres: Ximenez de Enciso 28 - Her akşam saat 21:00 ve 22:30'da olmak üzere 2 performans var) ve biletlerimizi satın almak (15€/kişi başı). Buraya dair Tripadvisor'da çok güzel yorumlar okumuştum. Bu nedenle doğruca buraya yöneldik. Turistik olmayan ve gerçek bir dans gösterisi seyredebiliceğiniz bir yer burası. 1 saat süren gösteride bir kadın ve bir erkek dansçıya eşlik eden bir gitarist ve bir kadın ses sanatçısı var. Oldukça az seyirci alıyorlar. Bu nedenle biletinizi gösteriden 2-3 saat önce almanızı tavsiye ederim. Performansı ön sıradan seyretmek istiyorsanız gösteriden 30-35 dakika önce oraya gidip sıraya girin. Tek kelimeyle muhteşem bir performanstı! Kadın dansçı dans ederken sahnede devleşti adeta! İspanya’nın tüm dünyaya armağan ettiği dans olan Flamenko, hızlı ritimler ile keskin figürlerden oluşan bir dans. Güney İspanya’dan, önce tüm İspanya’ya, ardından da tüm dünyaya yayılmış. Endülüs Bölgesi’nde yaşayan Araplar, Yahudiler, Hristiyanlar ve Çingenelerden oluşan kozmopolit halkın müzikleri, birbirine kaynaşınca bu müzik ortaya çıkmış. Bu dans aslında ezilen sınıf olan Çingenelerin kendilerini ifade etme istekleriyle ortaya çıkmış bir dans. Sert ve keskin hareketler isyan ve başkaldırışı simgeliyor. Flamenko bu nedenle içinde hüznü barındıran bir dans. Fatih'e göre bu tam benlik bir dans. Ne de olsa hayatım isyan! :)
|
Gösterinin yapildigi alan |
Flamenko öncesi açlığımızı bastırmak ayrı bir olaydı. Tatilimizin başından itibaren İspanyolların İngilizce konuşamadıklarını/konuşmadıklarını öğrenmiştik ama en azından ingilizce menüleri oluyordu. Biz ingilizce soruyorduk, onlar ispanyolca cevap verseler de bir şekilde anlaşmayı becerebildik. Ama Sevilla'da beğendiğimiz yer tam turistik bölgede ingilizce menüsü bile olmayan bir yer çıktı. 2. denemede ingilizce menüsü olan bir tapas bar bulduk ve İspanya'nın ulusal yemeği "tortilla" ve çok beğendiğimiz "gazpacho" (soğuk domates çorbası) sipariş edip açık hava keyfi yaptik (2 su ile beraber 17€). Ben bir gün arkadaşlarımız için evde tortilla yapmıştım ve aldığım tepki aynen şuydu: A patatesli yumurta mı pişirdin! Doğruya doğru! Annemin yıllarca bize "akıtma" pişirdikten sonra, şimdi modaya uyup size "krep" pişirdim demesi gibi birşey. Yılların "akıtması" oldu "krep". Bizim patatesli yumurtamızı da Avrupalılar bayıla bayıla tortilla olarak yiyorlar.
|
Gazpacho |
|
Tortilla |
Sevilla'daki ilk gecemizi "kadın ne güzel dans etti yahu" diyerek Sevilla sokaklarında dolaşarak bitirdik :)
|
Sevilla Katedrali |
|
Katedral'in bulundugu meydan |
Sevilla bugünkü Endülüs Bölgesi'nin başkenti olması itibariyle oldukça büyük bir şehir. Bu nedenle burada 2 gece kalmaya karar verdik. Gezi programımız ise her zamanki gibi oldukça yoğun. Ne zaman sallana sallana bir yeri gezdik ki :) Sanırım sadece Floransa tatilimizde :) Yorucu Venedik gezimizden sonra Florensa'da artık gezecek enerjimiz kalmayınca, meydanlarında sadece şarap içip yatmıştık :) Turan Ailesi'nin kulakları çınlasın! (Yıl 2009)
|
Katedral |
Sevilla'daki ilk hedefimiz Katedral! Dünya'nın "gotik tarzda en büyük kilisesi" olan bu yer aynı zamanda Unesco'nun dünya mirasları listesinde yeralıyor (1401-1519). Katedral'in en önemli özelliklerinden biri de Amerika'yı keşfeden Kristof Kolomb'un mezarının burada bulunması (Giriş ücreti 8€). Sabah saat 11:00'den önce ücret ödemeden Katedrali gezebilirsiniz. Sabah saatlerinde ibadet için Katedrale gelenler nedeniyle tüm girişler açık. Ancak Katedrali audio guide ile gezmek istiyorsanız ve önce minare olarak inşa edilen sonra saat kulesine dönüştürülen Giralda'ya tırmanmak istiyorsanız saat 11:00'i beklemek ve giriş ücretini ödemek zorundasınız. Biz bu nedenle sabah Katedrali gezmemize rağmen öğleden sonra giriş ücreti ödeyerek 2. kez gezdik. İkinci turumuzda rehberle gezen ingiliz ve alman turlara biraz kulak misafirliği de yaparak Katedrale dair çok ilginç ayrıntıları öğrenme şansımız oldu (burada çok fazla ayrıntı verip sizi bunaltmak istemiyorum). 2. girişimizde bir Türk turist kafilesine de denk geldik. Ancak Türkler, diğer turist grupların tersine, Katedral'in içini bireysel gezip fotoğraf çekmeyi tercih etti. Türk turist rehberini Katedral hakkında bilgi verirken yakalamak gibi bir durum söz konusu bile değildi. Millet olarak farkımızı yine ortaya koyduk yani:)
|
Fatih Alman turist grubuna kulak misafirliği yaparken... |
|
Katedral'in ici |
|
Merakli turist Fatih:) |
|
Katedral'in bahcesine bir bakis |
15. yüzyılda zamanın büyük camisi üzerine inşa edilen dünyanın en büyük 3. Katedralinde hâlâ camiye ait yapıları görmek mümkün. Örneğin, portakal ağaçlarının olduğu bahçe ve şu anda saat kulesine çevrilmiş minare, yani Giralda, Müslümanlardan miras. 1248 yılında Sevilla kentinin İspanyollar tarafından Müslümanların elinden alınmasından sonra zamanın eski camisi 153 yıl boyunca Hristiyanlar tarafından kullanılmış. Sonrasında ise caminin üzerine kilise inşa edilmiş ve yapımı 100 yıldan fazla sürmüş. Bu nedenle genel olarak gotik tarzda olsa da katedralin daha sonra yapılan kısımlarında Rönesans akımından etkilenerek barok tarzı kullanılmış.
|
Can kulesi |
|
Katedrali'in ici |
Kristof Kolomb'un mezarı Katedralin sol tarafında yer alıyor. Mezar, 1899 yılında İspanya'nın Amerika Kıtası'ndaki kolonilerini kaybetmesinden sonra Küba'dan Sevilla şehrine taşınmış.
|
Kristof Kolomb'un mezari |
Giralda ise ilk minare olarak inşa edildiğinde 70 metre yüksekliğindeymiş. Sonra Hristiyanlar tarafından yapılan eklemelerle 94 metre yüksekliğine ulaşmış. Giralda'nın tepesinde inancı simgeleyen aynı zamanda şehrin de sembolü haline gelmiş bir rüzgar gülü var. Giralda'ya tırmanmak için öncesinde biraz enerji toplamanız gerekiyor. Ancak yukarıda sizi çok güzel bir şehir manzarası bekliyor.
|
Sevilla sehrinin kusbakisi görüntüsü |
Sevilla Katedrali giriş biletinizle "Iglesia del Salvador" Kilisesi'ni de gezebilirsiniz. Bu kilise için ayrıca giriş ücreti ödemenize gerek yok. İçi muhteşem. Sanırım Viyana'da gezdiğimiz Kilise'yle beraber gördüğümüz en güzel Barok Kilise.
|
Iglesia del Salvador |
Nehrin diğer yakasına geçtiğinizde nehir kıyısına dizilmiş tapas bar ve restoranlarıyla Triana (Betis) bölgesine ulaşacaksınız. Akşam yemeğinizi burada yiyebilirsiniz. Gece ışıklandırmalarıyla şehir tüm güzelliğiyle size eşlik edecektir. Biz bu bölgeyi gündüz gezdik ve yemek yemek için tekrar karşı tarafa geçtik.
|
Triana'dan karşı tarafa bir bakış |
Daha önceden gözümüze kestirdiğimiz restoranlardan birini bulalım derken kaybolduk. İyi ki de kaybolmuşuz. Kendimizi küçük bir çarşının içinde bulduk ve orada yer alan "esnaf lokantasında" yemek yedik :) Tatil sırasında yediğim en lezzetli tapaslardı. İsmi Alacena San Eloy, adresi Gomez Pando SL C/San Eloy 31. Bulmak için uğraşmayın derim. Çünkü turistik bölge içinde yer almıyor. Bulalım derken kaybolmanız çok muhtemel. Neler yedik, saymak gerekirse: Kalamarlı köfte (Albondigas), ahtapot salatası (salpicon de arisco), balık (bacalao pil-pil), kırmızı biber (pimiento relleno) ve enginar (flor alcachofa) (Su ile beraber 19€).
|
Kalamarlı köfte |
|
Biberli tapas |
|
Balık |
|
Ahtapot salatası |
|
Enginar |
|
Yemek sonrası :) |
Sevilla şehrinde kaldığımız otel hakkında biraz bilgi vermem gerekirse ismi Otel Simon. Direk Katedral'in karşısında olduğu için çok merkezi. Burada belirtmek istediğim bir nokta var. Biz tatil sırasında otellerimizi hep bir gün önceden booking.com adresinden ayarlamıştık. Bu oteli ise HRS adlı internet sitesinden bulduk. Açıkçası bu siteyi tavsiye etmiyoruz. İlk başta otel yönetimiyle oda konusunda bir anlaşmazlık yaşadık ve bu şirketi arayıp ücret farkı ödemeden oda değişikliği yapmak istediğimizi belirttik. Ancak müşteri hizmetleri bize yardımcı olamadı. Haklı olduğumuz halde fazla ücret ödemek zorunda kaldık. Booking.com adresinden vazgeçmeyin derim (Simon Otel gecelik 65€ ve otopark günlük 15€).
Yediğimiz o güzel tapasların ve izlediğimiz o muhteşem Flamenko gösterisinin tadı damağımızdayken bu güzel şehirden sabahın erken saatlerinde ayrılarak Endülüs gezimize devam etmek üzere düştük yine yollara... |
Bir sonraki yazımda deniz tatilimizi anlatarak Endülüs tatil notlarımı tamamlamayı planlıyorum.
Gökçe Demirci
05.08.2012
cok güzel sıkmayan bı anlatım hemen sevillaya gidesim geldi su an da fotoğraflarla da desteklemıs olmanız cok güzel
YanıtlaSilmerhaba güzel yorumun icin tesekkür ederim. Endülüs Bölgesi cok özel bir bölge. sadece Sevilya sehri degil, ayrica Granada ve Kurtuba'da kesinlikle görülmesi gereken sehirler. Deniz tatiliyle birlestirildiginde cok keyifli bir tatil sunuyor Endülüs. Sevgiler Gökce
Silsevilladan sevgiler, yorum ve oneriler tabiki cok ise yaradi ;)
YanıtlaSilEvren
Çok sevindim. İyi tatiller tekrardan.
Sil