Roraima Kuvars Dağı: Yukarıdan çekilmiş bir kare (İnternetten alıntıdır) |
2.810 metre yüksekliğiyle
dünyanın en yüksek kuvars dağı Roraima'ya tırmanışımız inanılmaz bir maceraydı
ve yaşattıklarıyla bizim için inanılmaz bir tecrübe oldu. Doğasına aşık
olduğumuz Roraima'ya önümüze çıkan her engeli tek tek aşarak tırmandık,
ulaştık. Çok zorlandık, çok yorulduk, belki de çok korktuk; ancak Roraima
bunların hepsine değdi.
Roraima Kuvars Dağı |
Sunduğu inanılmaz görsel şölenle
bizi mest etti ve aynı zamanda bize doğanın ne demek olduğunu öğretti. İnsan
doğadan uzaklaştıkça, doğallığını yitirmiş, yetilerini kaybetmiş bunu anladık.
Biz uygar medeniyetin insanları bu dağı tırmanırken tüm markalı, pahalı
hazırlıklarımıza rağmen perperişan olurken, doğa insanı en basit haliyle,
ayağında terliğiyle, ancak doğaya uyum sağlamanın verdiği güvenle tüm engelleri
hiç zorlanmadan geçti. Bu geziyle ders kitaplarından çıkarttığımız doğayı
yaşadık biz Roraima'da... Sıra geldi orada neler yaşadığımızı paylaşmaya...
Roraima Kuvars Dağı |
"Yeşil Çöl" olarak
adlandırılan Gran Sabana göz alabildiğince yeşilin her tonunu barındırmasına
rağmen üzerinde hemen hemen hiçbir canlı yaşamıyor. Çünkü Gran Sabana
bölgesindeki toprakta başka canlıların yaşamını sağlayacak hiçbir mineral yok.
Bu nedenle insanı büyüleyen yeşil rengine rağmen burası bir çöl aslında.
Gran Sabana: Yeşil Çöl |
Bu
çölü özel kılan bir neden daha var: Gran Sabana'da yer alan Roraima Kuvars Dağı
ve Roraima gibi diğer kuvars dağlar. Dünya'da çok az bölgede bulunan, oluşum
şekli ve şu andaki görünümü itibariyle kuvars dağlar dünyadaki diğer dağlardan
çok farklı. Bilim insanları kuvars dağların oluşumuna ait iki teori üzerinde
duruyorlar. Bunlardan gerçeğe en yakın olanını, yani bulunan bulgularla en çok
desteklenen teoriyi ben bloğumda sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünya'nın ilk
oluşumu zamanında bundan milyarlarca yıl önce tüm kıtalar bir bütün kara
parçasıydı. Afrika Kıtası Amerika'dan koptuktan sonra Afrika Kıtası'dan Güney
Amerika'ya doğru su kütleleri akmaya başladı. Meteorların çarpasıyla Güney
Amerika'da oluşan büyük çukurlar bu su kütlelerinin taşıdığı toprakla dolmaya
başladı. Geçen milyon yıllar boyunca bu çukurlarda biriken toprak magmanın da
etkisiyle taşlaştı. Bölgede oluşan erozyonlar bu çukurların etrafındaki daha
yumuşak toprağı aşındırınca çukurları dolduran ve artık taşlaşmış olan yapı
bölgede ayakta kalmayı başardı. Geçen milyon yıllar boyunca rüzgarın da
aşındırmasıyla bu yapının zayıf kısımları aşındı ve aşağı doğru çöktü. Bunun
sonucunda kuvars dağlar bugünkü şeklini aldı. Kuvars dağları Güney Amerika'daki
birkaç ülke dışında, ki bunların arasında Venezuela var, Afrika'da bulmak
mümkün. Ancak Afrika'daki kuvars dağlar oldukça alçak (100-200 metre
yüksekliğinde). Roraima Kuvars Dağı ise dünyadaki en yüksek kuvars dağ olması
nedeniyle (2.810 metre) daha bir özel ve biz 6 günlük bir yürüyüşle bu dağa
tırmanmayı hedefliyoruz. Roraima aynı zamanda Brezilya ve Guyana sınırında.
Yürüyüş sırasında Brezilya, Venezuela ve Guyana'nın oluşturduğu sınıra çok
yaklaşmış olacağız.
Bilim insanları bu dağların
oluşumunu teorilerle anlatadursun, gelin ben size yerlilerin inanışını
anlatayım. Bundan yıllar yıllar önce Venezuela'da Kukenan ve Tek nehirlerinin
kıyısında büyük bir kabile yaşarmış. Bu kabile dalları göklere kadar uzanan dev
gibi bir ağacın etrafında hayatlarını sürdürürlermiş. Uzak diyarlardan bir genç
bu ağacın göğe uzanan dallarını görmüş ve bu ağacın köklerini görebilmek için
düşmüş yollara. Yağmur ormanlarını aşarak bu kabilenin yaşadığı bölgeye
ulaşmış. Gel gör ki ağacın köklerini bulmak için buralara kadar gelen genç
kabilenin şefinin kızına aşık olmuş. Ancak kabile şefi bu aşka onay vermemiş ve
iki genci öldürmek için bu ağacın gövdesine bağlamış. İki genci yakmak için
yakılan küçük ateş gençlerin ruhlarıyla büyümüş ve tüm ağacı sarmış. Kabile bu
ateşi söndüremeyince tüm ağaç simsiyah olana kadar yanmış ve tüm meyveleri
etrafa saçılmış. Bu yangın sonrası ağaç köke yakın bir yerden kırılınca gövdesi
Canaima Bölgesi'ne düşmüş. İşte bu dev ağacın kalan kökü Roraima Kuvars Dağı,
Canaima Bölgesi'ne düşen gövdesi de Auyan Kuvars Dağı. Etrafa saçılan meyveleri
de diğer küçük kuvars dağları oluşturmuş. Roraima'nın yerlilerin dilindeki
anlamı meyvelerin anası demek. Bu efsaneye inanan yerliler çok yakın zamana
kadar insanların Roraima Dağı'na tırmanmasına izin vermiyorlarmış. Çünkü onlar
için bu dağ kutsal. Bu dağı yerliler dışında bulup kitabında anlatan ilk kişi
Walter Raleigh (1596). Bu dağa ilk tırmanan kişi ise bir İngiliz ve biz bu
İngilizin yolunu takip edip zorlu bir rampadan Roraima Dağı'na tırmandık.
Çektiğim en güzel resimlerden biri...Roraima'ya tırmanış sırasında |
Roraima Dağının karşısındaki kuvars
dağının ismi ise Kukenan Dağı. Kukenan kirli su anlamına geliyor. Kukenan
Nehri'nin suyunun kahverengi renginden geliyor bu isim. Bu nehrin yerlilerin
dilindeki ismi farklı; anlamı ise İntihar. Savaşı kaybeden kabile şefleri savaş
sonrası bu dağdan atlayarak intihar ediyorlarmış. Bu nedenle ismi intihar dağı
olarak kalmış.
Kukenan Kuvars Dağı ve Kukenan Nehri |
Yürüyüş öncesi ana kampa
ulaştığımızda, Parai Tepui, bizi bu iki heybetli kuvars dağı karşıladı: Roraima
ve Kukenan...
Kukenan (sol tarafta) ve Roraima Kuvars Dağı |
Ana Kamp Yerimiz: Parai Tepui |
Ana Kamp Yerimiz: Parai Tepui |
Yürüyüşe başlayacağımız sabah
saat 6 sularında uyandık ve tırmanış için hazırlıklara başladık. Uyanır uyanmaz
pencereden bize göz kırpan Roraima Dağı tüm heybetiyle bizi bekliyordu. Ana
kamp yerimizin hedefimizi görecek şekilde olması bizi psikolojik olarak bu
yürüyüşe hazırlamış oldu aslında. Tüm gece ve yürüyüşe başlayacağımız sabah 6
günlük yürüyüş serüvenimizin geçeceği dağı seyrettik ve artık yürüyüşe
hazırdık... Jetzt gehen wir los...
Sabah saat 8:40 sularında tüm
ekip rehberimiz eşliğinde ve kamp eşyalarımızı taşıyan yerlilerle birlikte
yürüyüşe başladık. İlk olarak bürokratik bir işlem yaptırmamız gerekiyordu.
İsimlerimizle birlikte toplam kaç kişi bu yürüyüşü gerçekleştirdiğimiz oradaki
resmi birime bildirilmeliydi. Tamamen güvenlik amaçlı bir işlem bu. Eğer
yürüyüş sırasında herşey yolunda gitmez ve zamanında ana kamp yerine dönemezsek
birileri bizi aramaya gelecek bu sayede.
İlk günkü program Roraima Dağı'na
doğru düz sayılacak bir parkurda yaklaşık 6 saatlik bir yürüyüşü içeriyordu.
Yürüyüşün ilk saatinde zorlandık diyebilirim. Yaklaşık 10-12 kilo gelen sırt
çantaları ve etkili olan güneşle beraber parkurun ilk aşamasının yukarı doğru
çıkış olması bizi tahmin ötesinde zorladı. Ekibin geri kalanı bizden yaşca
büyük olmasına rağmen kondisyonlarının çok iyi olması yürüyüş tempomuzu
yükseltti. Ne de olsa hepsi sürekli bu tür trekking tatilleri yapan Almanlar ve
bu tür yürüyüşlere her türlü hazırlıklılar. Ancak 1 saat sonra biz de alışma
sürecimizi atlattık ve tempoya ayak uydurduk. İlk mola yerimizde yani saat 11
sularında rehberimiz yolun neredeyse yarısını tamamladığımızı söyleyince Fatih
ve ben tempoyu düşürmeye karar verdik ve doğanın tadını çıkartmaya başladık. Bunun normal bir şehir yürüyüşü
olmadığını aksine 6 günlük serüvenimizde bizi zaman zaman zorlayacak
parkurların olduğunu ilk gün yaşayarak öğrendik. Çok küçük bir çay üzerinden
geçerken kaygan taşlar nedeniyle ayağım kaydı ve ayak bileklerimin üstüne kadar
çamura battım! Bundan sonra artık tam olarak yürüyüşe konsantre olmuştum. Saat 12:00 sularında öğle
yemeğini yiyeceğimiz alana ulaşmıştık. Öğle yemeği hazır olana kadar yakındaki
Tek Nehri'nde ayaklarımızı suyun içine sokarak biraz rahatladık. .
Tek Nehri kıyısında ben, Geralf ve Mark... |
Kukenan manzarası ve ben... |
Kukenan Manzarası ve Fatih... |
Tek Nehri'ni geçebilmek için taşlarla kendimize yol yaptık... |
Saat 13:30 sularında tekrar tüm
ekip yürüyüşe başladık. Asıl şimdi zorlu bir parkur bizi bekliyordu. Akşam
konaklayacağımız alana ulaşmak için iki nehir geçmemiz gerekiyordu. Nehirlerin
zeminindeki taşların çok kaygan olması nedeniyle rehberimiz yalın ayak ya da
çorapla nehir içinde ilerlememizi tavsiye etti. Böylece zemini daha iyi
hissedebilir ve dengede durabilirdik. Ben Alex'in (rehberimiz) tavsiyesine uyarak çorapla
nehirde ilerledim. Tek Nehri çok geniş olmadığı için burayı çabuk atlattık.
Nehri geçerken... |
Nehir sonrası ben ve ıslak çoraplarım... |
İlerlemeye devam ettikçe bizi çok
şiddetli bir yağmurun beklediği anlaşılıyordu. Dağın etrafında kara bulutlar
vardı ve anlaşılan ilerde yağmur yağıyordu. Ancak yaşanmadan hiçbir şeyi tam
anlamak mümkün değil. İlk nehri geçtikten yaklaşık 30-35 dakika sonra bir anda
çok şiddetli yağmura yakalandık. Rehberimiz ve ekipten 4 kişi bizim çok
önümüzdeydi. Biz geriye kalan 4 kişi çok hızlı bir şekilde yağmurluklarımızı
giyip ve elektronik eşyaları koruma altına aldıktan sonra ne yapacağımızı
düşünmeye başladık. Ya geri dönüp yol üzerindeki küçük bir kiliseye
sığınacaktık ya da yola devam edecektik. Biz yanlış olanı seçtik ve yola devam
ettik. Artık iş işten geçmişti. İkinci nehre ulaşmak için yağmur sularından
iyice kayganlaşmış dik bir yolu katetmemiz gerekiyordu. İşte o an nasıl bir
serüvene kalkıştığımızı çok ciddi bir şekilde anladık. Kaygan zemin üzerinde
deli gibi yağmur yağarken dik yokuşu inmeye başladık. Alex, rehberimiz, bize
yardım için geri dönmüştü ve önümüzden ilerleyerek ayağımızı nereye basmamız
konusunda bize yardımcı oldu. Ne de olsa o bu bölgeyi tanıyordu. Kukenan
Nehri'ne ulaştığımızda yağmurluk dışında kalan her yerimiz sırılsıklam olmuştu.
Nehre ulaştığımızda yapabileceğimiz başka birşey olmadığından ayakkabılarımızla
nehir üzerinde ilerlemeye başladık. Nehrin diğer tarafına geçtiğimizde artık
ayakkabılarımız küçük bir havuza dönüşmüştü. Ekibin önde giden kısmı bu
şiddetli yağmura yakalanmadan kamp alanına ulaşmıştı. Biz ise arkadan gelen 4
zavallı kamp alanına ulaştığımızda üzerimizdeki yağmurluğun altında kalan
kısımlar dışında sırılsıklam olmuştuk. Çadırlar kurulup biz içlerine geçene
kadar elimizden geldiğince tüm ıslak eşyalardan kurtulup ısınmaya çalıştık.
Islanmış ayakkabılarımız |
İlk gün şiddetli yağmurun sonrasında sıcak çay ve kahve ile rahatlamaya çalıştık. O an ve sonrasında çadırımızın içine geçip tatil notlarımı yazıp bir yandan da sakin sakin yağan yağmurun sesini dinlerken herşeye rağmen iyi ki dedim. İyi ki gelmişiz buralara. Yorgun bir şekilde çadırın içinde uzanmak ve doğanın sesini dinlemek, biraz kitap okumak... Ben bu duyguyu artık hiçbir şeye değişemem. Seneye yapacağımız trekking turu için ülke araştırmasına başladım bile :))
Kukenan Nehri'nde sabah temizlıği |
23.12.2012 Pazar: Roraima Dağına
Tırmanış 2. Gün
İlk gece Kukenan Nehri'nin
kıyısına kamp kurmuştuk. İkinci gün ise bu kamp alınından Roraima Dağı'nın
eteklerinde olan diğer kamp alanına kadar yürümemiz hedefleniyordu. Öncelikle
Kukenan Nehri'nin geçişiyle ilgili bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Kuru
sezonda bu nehri aşmak daha kolayken, yaş sezonda (Nisan-Ekim arası) yükselen
su seviyesi nedeniyle burayı geçmek oldukça tehlikeli. 2007 yılında bu nehri
geçmeye çalışan bir yerli taşıyıcı boğularak ölmüş. Bu nehri hafife almamanızı
tavsiye ederim.
Kukenan Nehri |
İkinci gün katettiğimiz yol
birinci gün gibi düz sayılabilecek türdendi. Ancak bölgede irili ufaklı birçok
tepeceğin olması yolu sürekli hafif inişli-çıkışlı yapıyor. Roraima Dağı'na
yaklaştıkça yoldaki kayaların sayısı artıyor. Ayrıca bir gün önce yağan yağmur
yolu yine çamur içinde bırakmıştı. Ben yine dengemi kaybedip çamurun içine bu
sefer tam anlamıyla düştüm :((
Bu yolu bizim için zorlu yapan en
önemli neden sandaletlerimizle bu yolu yürümek zorunda oluşumuzdu. Trekking
ayakkabılarımız bir gün önceden ıslandığından kurumaları için çantalarımızla
asılıydılar. İkinci gün öğlene doğru yine yağmura yakalandık; ancak bir gün
önceki kadar şiddetli değildi. Sabah 8:15 sularında başladığımız yolculuk
yaklaşık 14:00'e doğru bitti. Yol bu kadar uzun değil aslında. Trekking
ayakkabılarımızın olmayışı bizi zorladığı için yolu biz yavaş tempo yürüdük.
Normalde 3-3,5 saatte alınabilir, ki dönüşte aynı yolu 3 saatte aldık.
2. gün kamp alanımız Roraima
Dağı'nın eteklerindeydi ve buradan Roraima daha heybetli görünüyordu.
2. gün - Kamp Alanı |
Roraima eşliğinde ben... |
İlk defa burada başka gruplara denk geldik. Sırası gelmişken bahsetmekte yarar görüyorum. Roraima Dağı'na bizim gibi bir firmanın organizasyonuyla çıkabilirsiniz. O zaman tüm kamp eşyaları ve yiyecek-içecek organizasyonu onlar tarafından yapılıyor. Bu sayede siz sadece kendi eşyalarınızı taşıyorsunuz. Biraz paradan tasarruf edip kendiniz de çıkabilirsiniz. Ancak unutmayın yanında yerli rehber olmadan dağa çıkış kesinlikle yasak. Yerliden kastım Venezuelalı değil, oranın yerlisi. Bizim gruba da yürüyüşün başladığı gün bir yerli rehber katıldı. Yerli rehberi Parai Tepui'den ya da San Francisco de Yuruani'den bulabilirsiniz. Yolda dağa çıkartmak için turist arayan kişilere güvenmemekte yarar var. Dağda başınıza ne geleceğini bilemezsiniz. Dağa çıkanların kendi çöpünü tekrar geri getirmesi gerekiyor. Bunu da atlamayın lütfen. Son zamanlarda Roraima macerasever turistler arasında ünlenmiş durumda. Bu nedenle doğa da turistlerin çöpleri nedeniyle tehlike altında. Herkesin duyarlı olması ve çöplerini aşağıya taşıması gerekiyor. Roraima Dağı'nın en tepesini görmenin başka bir yolu da helikopterle yapılan bir gezinti. Tırmanmak istemeyenler ve bu dağı görmek için fazlaca para ayırabilecekler için güzel bir seçenek. Eğer hava güzelse helikopteriniz Roraima Dağı'na iniş yaparak sizin birkaç güzel fotoğraf çekmenizi sağlayabilir. Dediğim gibi bu oldukça pahalı bir seçenek. Ancak tırmanmak herkese göre olmayabilir.
Kamp Alanında biraz temizlik... |
Kamp alanımızın manzarası
gerçekten çok güzeldi. Ayrıca bu kamp alanının yakınından 2 küçük çay geçiyor.
Birisi içme suyu ve yemekler için kullanılan suyun tedariği için kullanıyor.
Diğerinde yıkanabilir ya da kıyafetlerinizi yıkayabilirsiniz. Ben çamura
bulanmış pantolonumu yıkamak istediğim için düştük yine çamurlu yollara, bulduk
suyu. Çok güzel bir yerdi. Nehir gizli bir bahçenin içinden akıp geçiyor gibiydi
adeta.
Günlerdir beklenen asıl tırmanış
günü geldi çattı. Turun 3. gününde dağın dibindeki kamp yerimizden ayrılıp
Roraima Dağı'na tırmanışa geçtik. Zor olacağına dair hiçbir şüphemiz yoktu.
Ancak zorluk derecesini hayal edemiyorduk.
Bizi saran heyecan sabah
uyumamıza izin vermeyince sabahın 5:00'inde kalktık. Kahvaltı sabah saat
7:00'de olduğu için oldukça çok zamanımız var diyerek 5:30'a kadar son günlerde
yaşadığımız ilginç olaylar üzerine konuştuk. Bu tatil bizim hayal
sınırlarımızın ötesinde çıkmıştı ve zorluk derecesi bizim sınırlarımızı
zorlayacak düzeydeydi. İlk gün o şiddetli yağmura yakalanmamız bizim için tam
bir şanssızlıktı. Sonrasında bir gün boyunca sandaletlerimizle o taşlı yollarda
yürümek zorunda kalışımız bizi moralman yordu. Ancak doğada olmak böyle birşey.
İnsan hiçbir zaman tam olarak ne ile karşılaşacağını bilemiyor. Bu nedenle de
Münih'te yaptığımız hazırlıklar bizi bir yere kadar koruyabildi. Gerisini
doğada yaşayarak öğrendik. Gün geçtikçe ilk günkü
korkularımdan pek eser kalmadığını da belirtmeliyim. Sürüngen korkusu, böcek
korkusu, hijyen konusu kendiliğinden geçip gitti. Çünkü daha büyük bir korkuyla
başetmek durumundaydık. Tek derdimiz yürüyüş ve tırmanış sırasında ayağımızı
sağlam basabilecek bir yer bulabilmek, kaymadan yol alabilmekti. Roraima’ya tırmanış
bu nedenle bizim için çok önemliydi.
Sabah saat 7:45 sularında 8 kişi
yürüyüşe başladık. Rehberimiz arkadan gelecekti.
Yürüyüşün
ilk etabında ben vazgeçme noktasına geldim bile. Bir gün önce çamaşır yıkadığım
nehri bugün geçmek zorundaydık. Burayı sorunsuz atlattık. İşte
bu noktadan sonra asıl mücadele başladı. Sürekli yukarı tırmanmamız
gerekiyordu. Bunun için de büyük taşların oluşturduğu yolda bu taşlara
tutunarak, kimi zaman taşların üzerine doğru kendimizi çekerek ilerlemeye
başladık. Ayağım kayar da düşerim diye düşünmekten ben bir ara taşlarda resmen asılı
kaldım. Ayağımı koyacak hiçbir yer bulamadığımdan kıpırdamadan kaldım. Tamam
dedim içinden buraya kadarmış, ben geri dönüyorum. Tabii ki pes etmedim ve
tırmanmaya devam ettim. Bu arada çamurlu taşlardan üstümüz başımız,
ayakkabılarımız ve fotoğraf makinesinin kabı dahil çamur içindeydi. Ben artık
dediğim gibi temizliği çoktan kafamdan çıkartmıştım.
Kendimizi çok kısa bir süre sonra
yağmur ormanının içinde bulunca artık yürüyüşümüz bambaşka bir hal aldı ve
yaklaşık 4 saat bu şekilde devam etti. Aralarda arkamızda bıraktığımız vadi
manzarasıyla tam bir görsel şölene dönüştü ve çok ama çok keyifliydi.
Roraima'nın duvarlarına ulaştık... |
Yaklaşık 4 saat sonra Roraima'nın
duvarlarının dibine gelmiştik.
Roraima'nın duvarlarının dibine
geldiğimizde bizi çok zorlu bir parkur bekliyordu. Dağdan inen şelalenin
altından karşı tarafa geçmeliydik. Ancak dediğim gibi yaşamadan o olayı hayal
etmek imkansız. Daha şelaleye yaklaştığımızda yüksekten akan sular yağmur
şeklinde bizi ıslatmaya başladı. Yağmur da başlayınca olayın rengi bir anda
değişti. Biz ilk günkü yağmurdan tecrübeli kişiler olarak çantalarımızı
sabahtan çok iyi koruma altına almıştık. Yağmurluğumuzu da giyince bize ne
olabilirdi ki. Olanlar oldu tabii. Tam şelalenin ortasına güç bela kayan
taşların üzerinden gelmiştik ki tepemize deli gibi su kütleleri yağmaya
başladı. O an yapabilecek hiçbir şey yoktu. Su o kadar güçlü ki ayağa kalkıp
yürümek imkansız. Mecburen olduğumuz yere çöktük ve üzerimize akan su
kütlelerinin azalmasını bekledik. Sonradan Fatih bana niye O An o kadar çok bağırdığımı sordu. Açıkcası kendimden geçmişim ve sadece çığlık atmışım sürekli
:)) Karşıya geçtiğimizde o zor bela kuruttuğumuz ayakkabılarımız yine bir küçük
havuza dönüşmüştü. Yine sırılsıklamdık :)) O Anı hatırladıkça sinirlerim
bozuluyor. Sanki biri kafamızdan aşağı kova kova su boşaltmıştı. İşte o şelalenin fotoğrafları...
Şelalenin altı |
Dağın en tepesine ulaşmak için
daha bir saatlik yolumuz vardı. Islak kıyafetlerle yol almak benim sinirlerimi
iyice gerdi. Ancak sonra rehberimizin söylediği şey beni kendime getirdi.
Sonuçta hayatımızda belki de sadece bir defa bu dağın en tepesinde olacaktık ve
bunun için ıslanmamız da yorulmamız da normaldi. Muhteşem doğanın, manzaranın
tadını çıkartmalıydık. O An kendime geldim ve herşeyi arkamda bırakıp tekrar
fotoğraf çekmeye başladım.
Yukarı çıktığımızda artık
yorgunluktan ayakta duramayan ben yürüşü omurilikten yönetmeye başladım ve
sadece bana söylenen şuraya bas, şuraya tutun komutlarına uymaya başladım. Birara en azından ıslak t-shirtlerimizi değiştirelim dedik ve biraz da olsa
ısındık.
Kamp yerine ulaşmamız yaklaşık 1
saatimizi aldı. Muhteşem bir görsel şölen içinde Roraima Dağı'nın tepesinde
yaklaşık 1 saat yürüdük ve artık kamp yerimize ulaşmıştık. Tabii ki alman
arkadaşlar her zaman ki gibi bizden yaklaşık 1,5-2 saat önce kamp yerine
ulaşmışlardı. İnsan değil makine bunlar... Ancak öğrendik ki onlar da şelaleyi
geçerlerken bizim gibi ıslanmışlar. Bir arkadaşın uyku tulumu sırılsıklam
olmuş. En kötüsü de bu olsa gerek. Dağın tepesinde hava sıcaklığı hissedilir
derecede düştü ve gece de soğuk olacağı kesin. Uyku tulumu olmadan uyumak
neredeyse imkansız.
Kamp yerimiz |
Biz kampa ulaştığımızda öğlen
yemeğimiz hazırdı ve çok acıktığımız için önce o muhteşem ton balıklı salataya
atladık, sonra ıslak kıyafetlerimizden kurtulduk. Bu sefer şanslıydık ve yağmur
yerine çok güzel bir güneş vardı. Bu sayede kıyafetlerimizi kuruttuk. Tek
beklentimiz ayakkabılarımızın da bir an önce kurumasıydı.
Çadırımız... |
Kamp alanımızdan birkaç manzara fotoğrafı...
Kampa ulaştıktan sonra ayrı bir
heyecan insanı bekliyor oluyor: Yaş kıyafetleri kurutma, kalın birşeyler giyip
ısınmaya çalışma, karnını doyurma, çadıra yerleşme ve bir nehir bulup
temizlenme. Bunların hepsini yaptıktan sonra akşam yemeğine kadar birazcık
uyuyabilirsek şanslıyız. Bugün ıslak kıyafetler içinde yürüyüşü tamamlamak
zorunda olduğumuz için benim biraz ateşim çıktı. Ben yanımıza aldığımız
ilaçlardan bir tane alıp akşam saat 18:00'e kadar uyumayı tercih ederken, Fatih
biraz manzaranın keyfini çıkardı.
Roraima'ya çıktığımız tarih 24 Aralık yani Hristiyan Alemi için
kutsal bir gün. Bu nedenle akşam yemeğimiz çok güzeldi: Tavuk suyuna patatesli
ve havuçlu çorba ve arkasından patates püresi ile bildiğimiz sucuk. Her geçen
gün tadına kendi Türk mutfağımızdan alışkın olduğumuz yemekleri yedikçe,
Kızılderililerin Türk olduğu iddiasına inanmaya bir adım daha yaklaşıyorum. Her
gün annemin yaptığı, tanıdığım bildiğim yemekleri yedikçe yok artık diyorum, bu
kadarı da olmaz. Venezuela'da şu ana kadar yemekle ilgili hiçbir sıkıntımız
olmadı.
25.12.2012 Salı: Roraima Dağına
Tırmanış 4. Gün
Sırt çantalarımızı çadırımızda
bırakıp Roraima Dağı'nın üzerinde keşfe çıktık bugün. Kamp yerimizi
değiştirmediğimiz ve sırt çantalarımızı kamp yerinde bıraktığımız için diğer
günlere kıyasla rahat bir gündü. Sabah 6:30'a kadar güzel bir uyku çeken ben dinlenmiş
olarak soğuk ve yağmurlu bir güne başladım. Bugünkü kahvaltımız diğer günlere
göre farklıydı: Çay ve kahve eşliğinde kek ve krosant... Önemli olan insanın ne
yediği değil aslında, çayını muhteşem bir manzaraya karşı yudumlayabilmek... Bu
görsel şölenin beynime kazınmasını istercesine uzun uzun seyrettim doğayı.
Kahvaltı zamanı... |
Kahvaltı zamanı... |
Sabah 8:00 sularında Roraima
Dağı'nı keşfe hazırdık. Roraima Dağı'nın tepesi 34,38 km2. Aslında oldukça
küçük bir alan. Örneğin Auyan Tepui'nin yukarısının alanı 700 km2. Ancak
buradaki mikro iklim kendine has bitki ve hayvan türlerinin oluşmasını
sağlamış. Burada bulunan bazı bitkiler dünyanın başka hiçbir yerinde yok. Mesela dünyanın en küçük kurbağısı burda:
Dağın tepesine çöken bulut ve ince ince yağan yağmur nedeniyle görüş alanımız iyice azalmıştı ancak havanın bu şekilde olması geziye ayrı bir gizem kattı diyebilirim. Roraima Dağı'nın herbir köşesi ayrı bir görsel şölen ve bizim amacımız tüm gün boyunca bu alandaki doğanın kendi eliyle yaratığı birbirinden farklı mucizeleri keşfetmekti.
İlk durağımız Kristal Mağarası.
Roraima Dağı'nın üzerinde irili ufaklı 25.000 km uzunluğunda mağara bulunduğu tahmin ediliyor ve biz bunlardan ilk olarak Kristal Mağarası'na gittik. İlk defa bir mağara
içinde bu kadar çok ilerledim. Mağaranın içindeki kum taşlarını, tavanda gömülü
altın ve gümüş madenlerini, içinde canlı organizma bulunan taşları keşfettik.
İlginç bir deneyimdi bizim için.
Öğle yemeğimiz için tekrar kampa
döndük ve ton balıklı makarnalarımızı yedikten sonra düştük yine yollara.
Öğleden sonraki ilk durağımız Kristal Vadisi. Buradaki taşların nasıl
oluştuğuna dair net bir bilgi olmasa da bilim insanları magmanın etkisiyle bu
taşların oluştuğu görüşündelermiş. Rehberimizin aynı zamanda biyolog olması
bizim bu tur sırasında çok farklı bilgiler edinmemizi sağladı. Her taşı, her
çiçeği anlattı bize. Bu bilgiyi de kendisinden öğrendik. Ancak bu vadideki
taşlar nasıl oluşmuş olurlarsa olsunlar sundukları görsel şölenin gerçekliğinde
hepimiz hem fikiriz. Unutmadan buradan taş almak kesinlikle yasak. Herşey ait
olduğu yerde kalmalı.
Taş Çölü olarak adlandırdığım
Roraima'nın tepesi ayrıca bana Kamboçya'daki Angkor Wat'ı hatırlattı. Tek farkı
buradakiler doğanın kendi eliyle yaptığı eserler...
Kristal Vadi sonrası rehberimizin
sürekli olarak "Jakuzi" olarak adlandırdığı alana gittik. Aslında ilk
çıkış noktamız jakuzi denilen bu yerde yüzüp rahatlamaktı. Ancak sürekli yağan
yağmur buna imkan vermedi. Sadece seyretmek ve fotoğraf çekmekle yetindik bu
muhteşemde yerde.
Aslında Roraima üzerinde
keşfedilecek daha çok yer vardı, ancak hava şartları buna izin vermedi.
Uçurumun kenarına gittiğimizde muhteşem Gran Sabana manzarası bulabilmek
isterdik. Ancak sadece beyaz bir sisti göre bildiğimiz. Bu nedenle Roraima'nın
en yüksek noktası olan Maverik ve büyük pencere olarak adlandırılan başka bir
uçurumu görmekten vazgeçtik ve kampa yöneldik. Kampa geri dönerken sırılsıklam
olduğumuzu söylememe gerek yok sanırım. Birazcık güneş görebilmek için hepimiz
dua etsek de sadece 2-3 dakika güneş yüzünü gösterdi. Bugün en azından günün
kalan kısmını çadırda geçirdiğimizden yağmurdan bir önceki gün kadar
etkilenmedik.
Kampa geri döndüğümüzde
bulduğumuz çay ve kahve bizi ısıtmaya yetti. Akşam yemeğine kadar da
çadırımızın içinde dağdan inişimiz için stratejiler kurduk. Çünkü ertesi gün
bizi çok zorlu bir parkur bekliyordu. Özellikle şelaleyi ıslanmadan nasıl
geçeriz konusu bizi çok düşündürüyordu. Fatih'in bu konuda müthiş fikirleri
olmadı değil :)) Acaba mayoyla mı geçsek şelaleyi diye bir fikir bile attı
ortaya :)) Ki kendisi zaten bu fikri uyguladı. Ben kaygan taşlarla oluşan riski
birazcık azaltabilmek için sırt çantamı bizim grupla yukarı çıkan Venezuelalılardan
birine vermeye karar verdim. O'nun taşıdığı erzakları tükettiğimiz için
kendisinin taşıyacağı birşey kalmamamıştı. Kendisi 150 Bolivar karşılığında benim sırt çantamı
taşıdı. En azından bu sayede dengemi daha rahat sağlayabildim.
Akşam yemeğimizi buz gibi havada
yedikten sonra 19:00 gibi çadırlarımıza çekildik. İçtiğimiz çorba ve sonrasında
yediğimiz etli pilav hem içimizi ısıttı hem de ertesi güniçin gerekli enerjiyi
verdi.
Aslında 4. gün için seyahat firması Diamir'in daha
farklı bir planı vardı bizim için. Orjinal, yani bize ilk gönderilen plana
göre, tüm gün Roraima üzerinde 3 ülkenin birleştiği noktaya doğru yürüyecektik.
3 ülke olan, Venezuela, Brezilya ve Guyana'nın kesişim noktasını görmektense
biz rehberimizin önerisi üzerine mağaraları ve diğer ilginç bölgeleri gezmeyi
tercih ettik. Rehberimiz biolog olduğu ve bu bölgeyi çok iyi tanıdığı, bildiği
için biz onun önerilerini dikkate aldık. İyi ki de öyle yapmışız...
26.12.2012 Çarşamba Roraima
Dağı'ndan iniş 5. Gün
Roraima Dağı’ndan iniş oldukça
kötü bir havada başladı.
Sabah temizliği için yağmur sularından yararlandık... |
Ancak aşağı doğru indikçe
bulutlar kayboldu ve güneşi bulduk. 5 gün Tek Nehri’ne kadar yürümemiz
gerekiyordu. Yani 2. ve 3. Gün yürüdüğümüz yolu bir günde almamız gerekiyordu.
Şelale ve sonrasında iki nehir geçmemiz gerekiyordu. Tüm yorgunluğumuza rağmen
çok keyifli bir gün oldu. İşte o güne ait birkaç kare…
ve Gran Sabana göründü...
Fatih ve rehberimiz Alex... |
Yolda karşılaştığımız bir grup... |
Kukenan Nehri'ni sorunsuz geçtik...
ve Tek Nehri kıyısında biraz temizlik... Ancak öncesinde nehirde yüzerek güneşin tadını çıkarttık...
Eveeet 6 günlük trekking
yolculuğumuzun son gününe geldik. Son gün Tek Nehri'nin kıyısındaki kamp
yerinden ayrılıp ana kamp yerine, Parai Tepui'ye doğru yürüyerek 6 günlük
maceramızı tamamladık.
Dağdan indikten sonra artık
tamamdır diye sevinirken aslında son günde de bizi uzun ve yorucu bir yürüyüşün
beklediğini tamamen atlamışız. Ayrıca 5. gün Roraima Dağı'nı inerken bacak
kaslarımızın ne kadar çok zorlandığını son gün yaşayarak anladık. Çok küçük bir
iniş çıkış bile kaslarımızı çok fazla yoruyordu. Son günün en zorlayıcı kısmı
havanın inanılmaz sıcak olması ve buna karşılık yol üzerinde hemen hemen hiç
gölge alan bulunmaması. Bu sebeple son gün sabah saat 5:30'da yürüyüşe
başlayalım diye fikir sunanlar bile oldu. Ancak sabahın o saatinde uyansak bile
yürüyüşe başlayacak enerjimiz olmayacağından sabah saat 7:00'de yürüyüşe
başlamaya karar verdik.
Sabah uyku tulumlarımızı ve
eşyalarımızı toplarken tatil süresince bir daha çadırda kalmayacak oluşumuz hem
sevince hem de hüzne sebep oldu diyebilirim. Artık uygar dünyaya geri
dönüyorduk ve mesela banyo yapabilecektik ya da yatakta uyuyacaktık. Ancak
bunlara karşılık doğanın içinde olmak, doğada uyumak, doğada uyanmak ayrı bir
güzel ve biz bundan mahrum kalacaktık artık. Ben tüm zorluklarına rağmen kamp
hayatını çok sevdim. Üzüldüğümü gören Fatih, bu kadar üzülme istersen evin
içine çadır kurarsın diyerek benimle epey eğlendi :))
Sabah krep ve sahanda yumurtadan
oluşan kahvaltımızı yaptıktan sonra saat 7:15 sularında yola çıkmaya hazırdık.
Çok keyifli başlayan
yolculuğumuzun ilk yarısı yine çok keyifli devam etti. Ancak ikinci yarısında
etkili olan güneş ve yorulan kaslar nedeniyle zorlanmaya başlamıştık. Bunda
artık bitişe varmak istemenin sabırsızlığının da payı vardı diyebilirim. Her
çıkılıp inilen tepenin arkasında ana kamp yerini göremedikçe sabırsızlığımız
iyice arttı.
Beklenen An'a saat 11:45
sularında ulaştık. 6 günlük trekking turumuz artık bitmişti. Yupppiiiii!!!!
Başardık!!!
Başardıkkkkk!!!!! |
Bir süre oturup 6 günlük
maceramızın ana sebebi olan ve üzerinde 2 gün geçirdiğimiz Roraima Dağı'nı
seyrettik. "Biz o dağın üzerine çıktık!" diyebilmek inanılmaz bir
duygu. Doğa bu 6 günlük turumuz sırasında bize çok şey öğretmişti ve bu
deneyimlerle sanki bambaşka insanlar olarak geri dönmüştük.
Saat 13:00 sularında yola devam
etmek için artık tüm ekip hazırdık. Sırtımızda günlerdir taşıdığımız çantaları
arabaların üzerine yerleştirdiler ve biz kuş gibi hafiftik artık :))
Roraima Kuvars Dağı dünyada gizemini hala koruyor. Bu bölgeyi çok güzel fotoğraflarla anlatan Milliyet Haber'e ait bir linki bloğumda ayrıca paylaşmak istiyorum:
Dünyanın en gizemli yerlerinden biri miydi gerçekten Roraima? Kesinlikle EVET...
Gökçe Demirci
Venezuela-1: Amazonun gizlediği 'Kayıp Dünya' Roraima Dağı'na Tırmanış Notlarım
(17.12.2012-05.01.2013 Venezuela Tatili)
Super!!!!
YanıtlaSilMark
Çok güzel tekrar tekrar okudum resimlere baktım gitmiş görmüş gibi oldum ..
YanıtlaSilTeşekkürler Gökçe Demirci ..
Canan ..
Tesekkürler Canan.
SilMuhteşem, kıskandım, zorlu ve keyifli...
YanıtlaSilMerhaba Çiğdem, tam da dediğin gibi zorlu ama çoook keyifliydi. O bölgeyi şiddetle tavsiye ederim.
SilCok merak ediyordum ama öyle güzel tasvir etmissinizki anilarinizi sanki ordaymisim gibi hissettim tesekkürler
YanıtlaSilBen tesekkür ederim, mesajiniz icin. Acikcasi uzun bir yazi olmustu ancak orada dagda gecirdigimiz 6 gün o kadar dolu doluydu ki daha kisa yazamadim.
SilIyi cesaret....taktir ettim.
YanıtlaSilsüperr
YanıtlaSilgerçkten de harika yer ve çok güzel anlatmışsınız emeğinize sağlık :)
YanıtlaSilteşekkür ederim...
Sil