27 Ağustos 2014 Çarşamba

Kuzey Kutup Dairesi'ni 4 günde keşfetmeye ne dersiniz?


Sizi bu yazın sıcaklarında karlarla kaplı Finlandiya'ya, Kuzey Kutup Bölgesi'ne götürmemizi ister misiniz? Karlar arasında kısa bir gezinti hiç de fena olmaz sanki :) Bloğumuzu takip edenlerin tanıdığı bizim can dostlarımız Mehrin ve Ömer'in Kuzey Kutup Bölgesi'nde yaşadığı 4 günlük macera bu. Mehrin'in kaleminden orada neler yaptılar, nasıl bir maceraydı onlarınki okumanızı tavsiye ederim.

Ama önce kısa bir giriş: Finlandiya Bölgesi'ne ne zaman gidilir sorusunun cevabı orada ne yapmak istediğiniz ile alakalı biraz da. Örneğin, yeşilliklerin, doğanın peşinde iz sürüyorsanız Haziran-Ağustos zamanı gitmelisiniz. Ama hayır ben kar görmek istiyorum, buz kıran gemisiyle buzların içinde bir macera yaşamalıyım, Huskyler ve geyiklerle kar üzerinde gezmeliyim ya da o muhteşem kuzey ışıklarını görmeliyim diyorsanız sizin için doğru zaman Aralık-Mart arası. Ayrıca o zaman aşağıdaki yazıyı da şiddetle okumanızı tavsiye ederim. Nasıl gidebilirsiniz, kaça malolur, neler yapabilirsiniz tüm sorularınızın cevabı var aşağıda.

4 gün tüm bölgeyi keşfetmek için yeterli olmasa da o muhteşem, vahşi doğayı solumak için yeterli bir süre.

Ben sözü artık Mehrin'e bırakıyorum... İyi okumalar...


10 Mart 2011 HELSİNKİ: 
Dünyanın değişik yerlerini görme hayalimiz her zaman var. O yüzden bu sefer Barış Manço’nun da videolarından gördüğümüz Lapland Bölgesi’ni yani Kuzey Kutup Dairesi’nin bulunduğu bölgeyi ziyaret etmeye karar verdik. 
Burası için önce Tornio şehrinde bulunan Safaris-Lapland Connections adlı bir turla anlaştık ve kendilerine 2.752 EUR’luk bir ödeme gerçekleştirdik. FAKAT turun başlamasına kısa bir süre kala bize battıklarını!!! bildirdiler. Buna rağmen, gitmekten vazgeçmedik ve turumuzu kendimiz gerçekleştirdik. 
10 Mart 2011 günü iş çıkışı hepimiz Atatürk Havaalanı’nda buluştuk ve Finnair’in 21:05 uçağı ile Helsinki’nin yolunu tuttuk. Bu ilk Finlandiya seferimizdi (Biletlerimiz, Finlandiya'daki iç hatlar dahil, kişi başı 282 EUR tuttu). Yolculuğumuz tam 3 saat sürdü. Dışarıda kar fırtınası olduğu için alana inişimiz çok zor oldu ne yazık ki. Daha o anda soğuklar bizi korkutmaya başlamıştı. Finlandiya ile aramızda saat farkı yok. Saat 01:10’da, ertesi sabah 7:30’da Rovaniemi’ye gidecek olan uçağımızın olduğu bekleme salonuna geldik ve her birimiz bir koltuğa uzandık. Herkes uyumaya çalışıyordu, şartlar zordu, Tom Hanks’in Terminal filmi gibi...
Ülke ile ilgili biraz bilgi vermek gerekirse, Finlandiya, 1155-1809 yılları arasında İsveç’in ve Rusya’nın işgali altında kalmış bir ülke. 1917 yılında bağımsızlığını ilan etmiş. 1939’daki Kış Savaşı’nda Ruslara karşı direnmişler, ardından Almanlardan destek almışlar ama yine de çok sayıda Finli bu savaşta hayatını kaybetmiş. 
Finlandiya’nın sektörlerinde öncü şirketleri bulunmakta. Bunların arasındaki en önemlisi; adını Tampere yakınındaki bir kasabadan alan cep telefonu devi Nokia’dır. En ünlü destanları Kalevala Destanı’dır. Ayrıca ülkede Kazan Türkleri de bulunmaktadır. 
11 Mart 2011 ROVANIEMI & KEMI: 
Uyuya uyana sabah 6’yı ettik. Uyandığımızda dışarıdaki kar kalınlığının daha da arttığını fark ettik. Etrafımız gittikçe kalabalıklaşmaya başlamıştı. Koltuklarda sabahlamak pek kolay olmadı ama sandığım kadar da zor olmadı. Uçağımız saat 7:30’daydı ve biz yine Finnair ile karlı ortamları arkamızda bırakarak daha karlı yerlere doğru, Rovaniemi'ye yol aldık. Uçuşumuz 1 saat sürdü (Helsinki - Rovaniemi). Bu kadar kuzeye ilk defa geliyorum. Saat 09:00’da Rovaniemi Havaalanı-The Official Airport of Santa Claus’a geldik. Etrafta gözümüzün gördüğü her yer kardı. Pistler, yerler, kısacası her yer. Pilot iyi bir iniş yaptı. Hava kapalı ama aşırı soğuk değildi, 4 derece. Eşyalarımızı havaalanındaki dolaplara bıraktıktan sonra (5 EUR), 3 km ötedeki Santa Claus Village’a gitmek için bir taksiye bindik (10 EUR). Köy saat 10:00’da açıldığı için o zamana kadar etrafta dolaştık. Hediyelik eşya dükkanlarını gezdik. Dükkanlardan biri bir Türk’e aitti; Volkan Bey. Buralarda bile Türklere rastlamak mümkün☺ Bu köyde, köpek ve geyik çiftlikleri, Santa Claus’un evi, postanesi, hediyelik eşya dükkanları, Fin yemekleri yapan yerler ve Kuzey Kutup Dairesi’nin geçtiği 66. meridyenı bulunmakta. 


Santa Claus Köyü 

Kuze Kutup Dairesi'nin geçtiği 66. Meridyen
Bu arada Santa Claus’un hikayesine gelince: Aziz Nikola 3. yüzyılda Patara’da doğmuş ve orada dini eğitim alıp rahip olduktan sonra MS 345 veya 351 tarihinde bir Cuma gününde 6 Aralıkta Demre’de öldüğü görüşü ilgili tarihçiler tarafından artık kabul edilmiştir. 

Aziz Nikola’nın Demre’deki mezarı MS 5.- 9. Yüzyıllar arasında Hac merkezi olmuş, ziyaretlerin çokluğu İtalyan Bari’li tüccarların ilgisini çekmiş ve 9 Mayıs 1087’de İtalyan korsanlar tarafından mezarı talan edilerek kemikleri Bari’ye kaçırılmış. Avrupa bu olaydan sonra Aziz Nikola’yı daha yakından tanımış. Bu arada efsaneleşen Noel Baba’nın adı öncelikle Hollanda’da çocuklara yönelik söylentilerin de etkisiyle kuzey ülkelerine ve okyanus ötesine yayılmış. Piskoposluk harmaniyesi kürk mantoya, piskoposların sivri külahı bir kapüşona dönüşmüş. Hollandalı çocukların evlerine gitmek için bindiği beyaz at, ren geyiklerinin çektikleri bir kızak halini almış. Tüm ülkeler Aziz Nikola’yı sevgiyle kendi örf ve adetleri ile bütünleştirmeye çalışmışlar. Doğal olarak Aziz’in adı da ülkeden ülkeye değişmiştir. Vatanı Türkiye’de "Noel Baba", Amerika’da "Santa Claus", Almanya’da "Hl. Nikolaus", Fransa’da "Pere Noel", Hollanda’da "Sinter Klaas", Rusya’da "Saint Andrew", İtalya’da "Nicholas" ve İspanya’da "Papa Noel" adlarıyla ünlenmiş. 

Daha sonralarda Noel gecesinde, sekiz geyiğin çektiği bir kızakla dolaşarak bacalardan evlere girdiği ve şöminelerin önüne çocukların astığı çorapların içine hediyeler koyduğuna inanıldı. Çocuklar onun nereden geldiğini, nerede yaşadığını ve hediyelerini nasıl yaptığını merak ediyorlardı. Bunun sonucunda Santa Claus’un Kuzey Kutbu’nda yaşadığı ve oradaki atölyesinde yardımcıları olan cinlere oyuncaklarını yaptırdığı inancı doğdu. 

1925’de basın yeni bir söylence geliştirdi; Santa Claus Kuzey Kutbu’nda değil Finlandiya’da Lapland’de "Markus Amca" adıyla yaşıyordu. 1927 yılında bir Fin radyosunda "Çocukların Saati" programında Santa’nın Lapland’de Korvatunturi’de bulunan "Kulak Dağı"nda yaşadığı anlatıldı. Bu dağ Finlandiya’nın doğu sınırındaydı ve şekli bir kulağa benziyordu, çünkü Santa bu şekilde tüm dünya çocuklarının sesini duyabiliyordu. Yanında bir grup elf yani elemental doğa cini çalışıyordu. Tüm efsanenin kökeninde İskandinav Mitolojisinin etkileri açıkça görülüyordu. Santa Claus yani Noel Baba zamansız ve ölümsüz olduğu için çocuklara hediye dağıtma işini insanlık var oldukça sürdürecekti. 1985´de Napapiiri adlı Fin kentinde bir Santa Claus Bürosu kuruldu. Santa burada dünyanın her yerinden gelen çocuklarla konuşuyor ve onların isteklerini dinliyordu. Ayrıca burada bulunan Santa Claus Köyünün postanesi onun posta merkezidir ve her yılbaşı öncesinde buraya milyonlarca çocuğun mektupları gelir. (Bilgiler internet kaynaklıdır.)
İşte biz de o ofisi ziyaret ettik. Saat 10:25’de Santa Claus’un yanına girdik, kendisiyle fotoğraf çektirdik. Çıkışta bize Demre’de bulunan kardeşi Santa Nikola’ya selam söylememizi istedi. O gün Noel Baba ile tanıştık, çok ilginç bir deneyim oldu☺ Ayrıca Santa Claus’un etrafında çalışan elfleri de gördük. Buradan çıktıktan sonra etraftaki hediyelik eşya satan dükkanları gezmeye başladık ve bunlardan birinin içinde bulunan 66°33’39’’yi geçerek Kuzey Kutup Dairesi’ne adım attık. 


Santa Claus ve biz

Buradan çıktıktan sonra ise geyik safarisi yapmak için, geyik çiftliğine doğru karlı yollarda, karın ayaklarımızın altında çıkardığı kütürt kütürt sesi dinleyerek yol aldık. Geyik Safarisi için 4 kişiye toplam 50 EUR ödedik ve 2 tane geyiğin çektiği kızaklara, geyik postlarını üzerimize sererek bindik. Rotamız 1 km’ydi ve 15-20 dakika sürdü. Manzara o kadar güzeldi ki; orman içinde, karla kaplı ağaçların arasında, geyiklerin yavaş yavaş çektiği kızaklarda masal ülkesine gidip, geldik. Karlarla kaplı bir ormanda dolaşmak ruhuma o kadar iyi geldi ki, bir an için bu karın içerisinde kaybolasım geldi☺ 





Geyik Safarisi'nden bir kare

Buradan sonra ise Husky Çiftliği’ne gittik. 7 çift köpeğin çektiği kızakta, orman içinde, özgürce dolaştık. Köpekler o kadar hızlı gidiyordu ki, bu geziden bu kadar zevk alacağımızı hiç düşünmemiştik. Sürücü en öndeki köpekleri talimatları ile yönlendiriyordu. Arkadakiler de onları takip ediyordu ama ne zamanki köpekler duruyor, hemen birbirleri ile kavga etmeye başlıyorlardı☺ Herkese bu turu tavsiye ediyoruz. Turun güzergahı 2 km ve 15-20 dakika sürdü. 4 kişi için toplam 50 EUR ödedik.


Huskyler


Huskylerle geziden bir kare
Artık sırada Kemi vardı. KemiBothnia Körfezi kenarında kurulu olan bir şehir. Buraya Rovaniemi'den tren yolculuğuyla ulaştık. (4 kişi 63 EUR, Yolculuk 1 saat 17 dakika sürüyor).  Kemi için 2 gün planladık.

Ve Kemi bizi lapa lapa yağan bir karla karşıladı. Kemi'de kaldığımız otelin adı Otel Cumulus Kemi (Oda başına kahvaltı dahil 80 EUR). Burası küçük bir kasaba ama çok sevimli. Sokaklarında dolaştıktan sonra ertesi gün yapmayı planladığımız Sampo turumuz için Kemi Tourist Ltd’ye gittik. Orada bize çok samimi ve sıcak davrandılar.  Tur için 4 kişiye 672 EUR ödedik. 
Buradaki ikinci durağımız Buz Şatosu oldu. Kemi Tourist Ltd’de çalışanlar bize buraya girmek için de bir iyilik yaptılar ve 4 kişi için 40 EUR tutan giriş ücretini almadılar. Buz Şatosu-Lumi Linna insanların buzda yaptığı bir şaheser. Bu şato her yıl Ocak ayının ilk haftası açılıp, Nisan ayının ilk haftası kapanıyormuş. Her yıl yapılan heykellerin teması değişiyormuş. Bu yılın teması çizgi film karakterleri idi. Burada kullanılan buz kalıpları, şatonun hemen önünde bulunan Bothnia Körfezi’ndeki sudan yapılmaktaymış. İnşaatın başlayabilmesi için sıcaklığın -7’den az olması gerekiyormuş. O yılki inşaat 8 Aralık 2010’da başlamış ve 21.000 m3 kardan yapılmış. Şatonun temel inşaatında kullanılan buz kalıpları hariç, içerisindeki her şey el yapımıymış. İçerisinde 20 odalı bir Buz Otel bulunuyor. Odaların içerisindeki sıcaklık her zaman -5 dereceymiş. İdeal uyku koşulları için uyku tulumları ve geyik postları sağlanmakta. İçeride otelin yanı sıra aynı zamanda bir tane de Buz Restoranı bulunmakta. Restorandaki bütün masalar buzdan oluşuyor. Burada öğle ve akşam yemeği yiyebilmenin yanı sıra çay ve kahve keyfi yapmak ta mümkün. Bunlardan başka içeride düğün merasimi yapmak için bir Buz Şapel’i yer alıyor. Burası her yaz yok olup, her kış yeniden inşa edilen çok ilginç bir yer. Buralara gelen herkesin muhakkak görmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyorum. İşte oradan birkaç kare:






Otele geldiğimizde ise yemek öncesi ne yapalım diye düşündük ve kendimizi Fin Hamamı’nda bulduk. Bu soğukları yaşadıktan sonra, saunaların neden yapıldığını daha iyi anlıyor insan. İnanın saunanın içinde bile bir müddet ısınamadık☺ Saat 20:30 gibi odalarımızdaydık. Yoğun geçen bir günün ardından, kemiklerimizi de ısıttıktan sonra bu bölgenin en meşhur yemeklerinden biri olan Somon Balığı’nı tatmaya restorana indik. Balık ızgarada yapılmıştı, haşlanmış sebzeler ve patates püresi ile servis ediliyordu. Bu arada yemek öncesi bol tahıllı sıcacık ekmekler ve baharatlı-tuzlu margarin ikramı vardı (Yemeğimiz 58 EUR tuttu). 
12 MART 2011 KEMİ-SAMPO: 
Bugünkü turumuza başlamak üzere Sampo gemisinin bulunduğu limana gittiğimizde bizi inanılmaz bir manzara karşıladı. Her yer buzdu ve karla kaplıydı. Buranın liman olduğunu, gemiyi görmesek anlamamız mümkün değildi. 
Sampo Buzkıran Gemisi Bothnia Körfezi’nde yol almakta. 1950’li yıllarda yapılmış olup, Kutup bölgesinde taşımacılıkta kullanılmış. 30 yılı aşkın zamandır bu şekilde çalıştıktan sonra, şimdi macera tutkunları için buzları kıra kıra yine aynı körfezde yol alıyor ve insanlara değişik tecrübeler yaşatıyor. Gemiye bindikten sonra bizim için tahsis edilmiş tur operatörümüzle tanıştık. Burada herkese öncelikle geminin tarihinden bahsediliyor, sonrasında geminin içinde bir tur attırılıyor, sonrasında yemek ziyafeti veriliyor ve en son kısımda da uygun kıyafetlerle denizde yüzme keyfi yapılması sağlanıyor. Her şey o kadar sistematik ki, herkes için ayarlanan zaman farklı ve kimse kimseyi beklemek zorunda kalmıyor. 




Gemi hareket etmeden önce pencerelerin yanında yerimizi aldık ve ufukta kaybolan buz denizine bakarak sıcacık çaylarımızı ve kahvelerimizi yudumladık. 



Saat 12’yi biraz geçe gemi tüm yolcularını alarak demir aldı. Hepimiz güverteye çıktık. Gemi karlarla kaplı denizi büyük bir gürültü ile yararak ilerliyordu. Manzara, çıkardığı ses, kırılan buz kütlelerinin görüntüsü inanılmazdı. 



Gemi süratle buz kalıplarının üzerine çıkarak, onları ağırlığı ile kırıyordu. Arkasında, karda iz bırakır gibi geldiği rotayı bırakıyordu. Gemide aşağı-yukarı 130 kişi vardı. Bir müddet gittikten sonra denizin ortasından kar motosikletleri ile gelen bir grubu aldık ve yolumuza devam ettik.






















Gemi buzlara çarptıktan sonra bazen bir fay hattının kırılması bazen de buz kütlelerinin su içerisinde dengesiz hareketleri görünüyordu. Çektiğimiz fotoğraflarla elimizden geldiğince yaşadığımız deneyimi resimlemeye çalıştık. 



Saat 13:00’e doğru tur operatörümüz Olli bizi alarak gemiyi gezdirmeye başladı. Önce geminin tarihinden ve nasıl işlediğinden bahsetti. Sonrasında kaptan ve motor odalarına götürdü. Burada geminin nasıl yönetildiğini ve motorların nasıl çalıştığını gösterdi. Ben ilk defa bir gemi geziyordum ve gördüklerim muazzam şeylerdi. Sonrasında 13:45’te yemeğe oturduk. Yemekler buradaki mürettebat tarafından yapılıyordu ve kaptan dahil 7 kişiydiler. Yemeklerde kimimiz somon çorbası, kimimiz de geyik eti çorbası yedi. Böylelikle herkes her şeyin tadına bakma fırsatı buldu. Çorbalarımız bitince yenilerini getirdiler, hizmette sınır yoktu☺ Sonrasında çaylarımızı içtik ve buz denizinin soğuk sularına kendimizi atmak için sıramızı beklemeye başladık. Saat 14:30, denizde 35km’lik bir rota izledikten sonra, kar motosikletlerinin yanına geri döndük ve geminin buzda açtığı, minik, karanlık ve soğuk denizde korunaklı kıyafetlerimiz ile yüzdük.


Hepimiz ilk başta bu astronot kıyafetlerinin içinde kendimizi garip hissettik ancak denize girdikten sonra, hareket etmesek bile, batmayacağımızı anladıktan sonra keyifli dakikalar geçirmeye başladık. Bu muhteşem tur artık gezimizin En'leri arasına girmişti. 






Akşam ise kuzey ışıklarını belki görebiliriz diyerek yemekten sonra otelden çıkıp Buz Şatosu'na doğru yürüyüş yaptık. Şanslıydık, bir anda ufuk çizgisinde gökyüzünün sarıdan turuncuya doğru hareket ettiğini gördük. Manzara inanılmazdı. Kuzey ışıklarından yeşilini göremedik ama en azından gördüğümüz manzara bile bizi mutlu etti. 
13 MART 2011 ROVANIEMI-HELSINKI: 
Artık Rovaniemi'den Helsinki'ye trenle geri dönme zamanı. Yaklaşık 1,5 saatlik bir tren yolculuğu sonrası Rovaniemi’ye ulaştık. Gelir gelmez de eşyalarımızı tren istasyonunda bırakarak ve 1 km ötedeki Arktikum’a doğru yola koyulduk. Arktikum, Lapland’deki yaşamı anlatan büyük bir müze. Bina Danimarkalı mimarlar tarafından tasarlanmış. Bina 172 metre uzunluğundaki bir tünelin sağında ve solunda bulunan odalardan oluşmakta. Görüntüsü itibariyle de yöre halkının yaşadığı yerlere benzemekte. Burada Lapland bölgesinde kullanılan giysileri, araç ve gereçleri, bu bölgeye özgü doldurulmuş hayvanları, Aurora Borealis ışıklarının görülebileceği bir holü, Sami Kültürü’nü anlatan bölümleri, kutuplardaki erimeleri ve doğa olaylarını anlatan kısımları görmek mümkün. Müzeye giriş kişi başı 12 EUR. Buralarda hayatın nasıl geçtiğini görmek istiyorsanız, bence burası mutlaka ziyaret edilmeli. 


Arktikum

Arktikum’dan çıktıktan sonra ise 800 m ötedeki meşhur asma köprünün yanına gittik. Bu köprü Rovaniemi’nin sembolü, altından geçen nehir donmuş, üzerinde kar motosikletleri ile safari, yürüyüş kayakları ile gezi ve çeşitli sportif faaliyetler yapmak mümkün. 
Buralarda biraz dolaştıktan sonra Rovaniemi’nin merkezine gittik. Saat 18:05’de uçağın içindeydik. Lapland’i geride bıraktık. Saat 18:20’de hareket edip, saat 19.30’da Helsinki-Vantaa Havaalanı’na indik. Havaalanı, şehir merkezine 25-30 km uzaklığında. Biz de merkeze gitmek için 615 no’lu otobüse bindik (Bilet parası kişi başı 4 EUR). 40-45 dakikalık bir yolculuktan sonra ana tren istasyonunun önüne geldik. Kalacağımız otel, Kemi’dekinin kardeş oteli, Cumulus Kaisaniemi Hotel. Ana tren istasyonuna sadece 10 dakikalık bir yürüyüş mesafesinde. Oda başı kahvaltı dahil 99 EUR. 
14 MART 2011 HELSINKI: 
Helsinki’yi keşfetme zamanı. Bu şehir bazı kitaplarda biraz Rusya, biraz Asya ve kalanı da İskandinavya’ya benzeyen şehir olarak tanımlanıyor. Helsinki sahil şeridi 100 km civarında ve etrafında da 300’e yakın ada bulunmakta. Gezimiz boyunca köprülerden geçtik, altındaki buz tutmuş nehirde balık tutmaya çalışan insanları izledik, konsolosluk binalarını ve önünde nöbet tutan askerlerin olduğu başkanlık sarayını gördük, bakanlıkların arasında dolaştık ve en sonunda Helsinki’nin simgesi olan beyaz kilisenin önüne geldik. Saat 11:30, Senato Meydanı’nın önündeydik. Helsinki, 1812’de başkent olduktan sonra mimar Carl Ludwig Engel tarafından şehre birçok bina yapılmış. Bunların başında Senato Meydanı ve beyaz kilise Protestan Katedrali (Tuomiokirkko) gelmekte. 1850’li yıllarda Finlandiya, Rusya’nın egemenliği altında bulunduğu için bu meydanda Rus Çarı II. Aleksander’ın da bir heykeli bulunmakta. Senato Meydanı’nda Neoklasik tarzda inşa edilmiş olan katedral sade ama çok güzel bir yapı. Meydanın bir tarafında Fin Senatosu, diğer yanında da Helsinki Üniversitesi bulunuyor. Kiliseden çıktıktan sonra sokaklar arasında yürümeye devam ettik. Hava o gün çok güzeldi, +2 derece. Tatil boyunca gördüğümüz en düşük sıcaklık, -14/-15 derece oldu. Küçük bir mola için Parlamento yakınlarında Sokos adlı bir dükkana girip kahve molasından sonra parlamento binasının önüne gittik. İçeri giremedik ama en azından Finlandiya Parlamentosu’nu da görmüş olduk ve bu geziyle turumuzu tamamlamış olduk. Dönüş yolculuğumuz başladı. Her şey çok güzel ve keyifliydi. Herkesi bu soğuk havalarda buralara bekleriz.    




Tatilimizin enlerine sıra geldi. 
Tatilimizin en iyi turu: Sampo Gezisi, 
En Kötü Hatırası: İlk anlaştığımız tur şirketinin batması ve bu nedenle tüm Finlandiya gezisini tek başımıza organize etmemiz 
En İyi Yemek: Izgara Somon, 
En Güzel Şehir: Kemi, 
En Unutulmaz An: Buzda Yüzme ve Kuzey Işıklarını Seyretmek. 
Bütün uçuşlarımızı Finnair ile gerçekleştirdik. Biz memnun kaldık, tavsiye ederiz. Uluslararası uçuşlarda yemek var ama yurtiçi uçuşlarda sadece içecek ikramı yapılıyor. 
Bu arada öğrendiğimiz birkaç Fince kelimeden bahsetmek istiyorum: 
Kiitos-Teşekkür Ederim, 
Joo-Evet… 
Sevgiler,
Mehrin

10-14 Mart 2011

5 yorum:

  1. Dun aksam itibari ile Finlandiya yi aklima sokmus bulunmaktasin  Tam hayalimdeki gibi bir yer, Aklima `Gri Kurt` filmi geldi.Izlemediysen onu da izlemeni tavsiye ederim.. Listeme yazim bile umarim en kisa zamanda ben de blogumda paylasirim..Sevgiler..

    http://seyahattutkunu.blogspot.ae/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Gülçin, kuzey Avrupa ülkelerinin coğrafyası, doğası çok farklı. Biz de en kısa zamanda o bölgeye daha çok yoğunlaşmak istiyoruz. Bölge, kışın ayrı yazın ayrı güzellikler sunuyor. Ben de senin deneyimlerini, yazını okumaktan mutlu olurum. Selamlar...

      Sil
  2. Çok beğendim. Çok farklı bir deneyim olmuş. Özellikle de denizde yüzme çok farklı geldi. Ama ben cesaret edebilir miyim bilemiyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tahmin ediyorum ki bu bölgeyi gidip gören çok fazla kişi yoktur. Amacımız, çok farklı bölgeleri tanıtmak ve farklı macera/seyahat seçeneklerini gezmeyi/yeni yerler keşfetmeyi sevenlere göstermek. Ama tabii ki bazı seyahatlerde cesaret şart :))

      Sil
  3. batan tur şanssızlığından sonra tursuz da olur diyorsunuz yani. bir de sormak istediğim kışın uçmak nasıl? zaten uçak fobim var , sanki kışın da böyle yerlere uçmak daha zor gibi geliyor. cesaretimi toplayarak böylesine güzel bir gezi yapmak isterim. ayrıntılı yazıların için çok teşekkürler..

    YanıtlaSil