22 Eylül 2013 Pazar

Halkını katleden Pol Pot’un ülkesi Kamboçya’daydık



Son zamanlarda Vietnam yazıma gelen yorumlar, aldığım mailler sonrasında Uzakdoğu seyahatimizin  ikinci ayağını oluşturan Kamboçya’ya ait yazımı da bir an önce yüklemem gerektiğini anladım. Çünkü Ekim ayı içinde buralara gitmeyi düşünen birçok tatilsever var. İşte tüm ayrıntıları, sürprizleri ve zorluklarıyla Kamboçya... Umarım Kamboçya yazım da en az Vietnam yazım kadar sizlere yararlı olur. (Vietnam yazı dizimin ilk kısmı için lütfen linki tıklayın  Vietnam Kamboçya Tayland Gezi Notları-1)


10.10.2011 tarihinde sabah kahvaltımız sonrasında içinde sadece 7 yolcusu olan pır-pır uçağımız ile Vietnam’ın Saygon şehrinden Kamboçya’ya doğru yola çıktık. Hedef Komboçya’nın en önemli şehirlerinde biri olan Siem Riep (Yolculuğumuz 1,5 saat sürdü. Biletlerimiz kişi başı 194 USD tuttu). Havalimanında Kamboçya’nın hiç de misafirperver! olmayan gümrük görevlileri tarafından karşılandık. Uzun bir süre bize zorluk çıkartarak bizim o sevimsiz havalimanında gereksiz 1 saat geçirmemize neden oldular. Olsunlar, biz herşeye rağmen orayı gezmeye kararlıydık. Gözünüzü çok korkutmak istemem. Ancak Kamboçya insanı, belkide tarihinde yaşadığı o talihsiz olaylar nedeniyle hiç mutlu değil. Orada bambaşka bir hayat var. Çok zor bir hayat… Anlamak gerek bence. 

Vize direk havalimanında alınıyor, aklınızda bulunsun. (Eğer bir değişiklik olmadıysa.)

İlk önce maliyetler hakkında çok kısa ama yararlı bir bilgi: Siem Riep’te Angkor Holiday otelinde kaldık. Çift kişilik oda fiyatı  kahvaltı dahil gecelik 38 USD idi. Siem Riep’te 3 gün kaldık ve buradaki turumuz için kişi başı toplam 179 dolar ödedik.

Peki Siem Riep’te bu 3 günde neler yaptık, turumuza neler dahildi? İşte ayrıntılar:

Siem Riep, Kamboçya'nın kültür başkenti. Ayrıca UNESCO'nun kültür mirası içinde olması nedeniyle ülkenin asıl başkenti Phnom Penh'in önüne geçmiş durumda. Siem Riep şehrini bu kadar özel kılan, dünyanın heryerinden turistlerin gelip bu şehri gezmesinin en önemli sebebi tabii ki tarihi Angkor Wat (Angkor Thom).


Angkor Thom dendiği zaman aklınıza 100'den fazla tapınak, mezar veya tarihi eser kalıntısının bulunduğu 200km2'lik bir alan gelmeli. Angkor Thom, Khmer Krallığı’nın son başkenti. Burası 12. yüzyılda 7. Jayavarman tarafından inşa ettirilmiş. Kentte bulunan yazıtlardan birisi Jayavarman'ı damat, kenti ise onun gelini olarak anmakta. Bölge 9. ve 12. yüzyıllar arasında Hinduizm’in etkisi altında kalmış. 13. Yüzyılda ise Tayland tarafından işgal edilmiş. Kral, Tayland istilası sonrası burayı terk etmiş. 14. ve 18. yüzyıllar arasında bu bölge terk edilmiş olarak kalmış ve her yerini ağaçlar kaplamış. 1820 yılına kadar bu muhteşem şehrin varlığından kimse haberdar değilken, Fransız bir gezgin 1820 yılında bir rastlantı sonucu burayı keşfetmiş. Şehrin kendisi kadar, keşfedilişi de insanı gerçekten büyülüyor. Sonrasında ise burası kazılar ile gün yüzüne çıkarılmış. Şu anda UNESCO tarafından Kültür Mirası olarak tanınmakta.


Bu tapınaklarda bulunan Hinduizm etkisi 16. yüzyılda yerli halk tarafından silinerek, Budizm’e ait öğeler yerleştirilmiş. Bu yüzden yapıları gezerken, iki dinin de birbiri içine geçtiğini gördük.


Keşfinden sonra burası 1950'lere doğru turistlerin ziyaretine açılmış, fakat 1975-1979 yılları arasında yaşanan iç savaşta yeniden ziyarete kapatılmış. Kamboçya halkı buraya büyük zararlar vermişler. Savaştan sonra zarar gören yerler tekrar onarılmış. O yüzden yapıların bazı yerlerinde eski bazı yerlerinde yeni kısımlar göze çarpmakta. 

Angkor Thom’un 5 ana kapısı var. Kapıların her birinde 4 yöne bakan bir yüz mevcut. Bu yüz her şeyi bilen ve gören kralı simgelemekte. 



Biz şehre Güney Kapısı’ndan girdik ve bir diğer kapısından çıktık. Kapılarda, mitolojide bahsedilen ve Hinduizm ile Budizm’de de konusu geçen, uzun ve çok büyük yılan olan Naga yolun iki kenarına dizilmiş tanrıların kolları arasında taşınmakta ve şehri korumakta. Ortaya çıkan görüntü oldukça etkileyiciydi.



Kente girdikten sonra ilk önce “Bayon” Jayavarman’ın resmi tapınağını ziyaret ettik. Burası oldukça büyük bir Budist tapınağı. 3 kattan oluşuyor. En tepesinde 200’den fazla insan yüzü heykelleri bulunmakta. Zamanımızın çoğunu burada geçirdik. Her bir katın hikayesini dinledik ve rehberimiz sayesinde ilginç resimler çektik.




Buradaki duvarlarda ayrıca Apsara Kızları’nın da resimleri bulunuyor. Apsara, Budist ve Hindu inanışında bulutların ve suyun dişi ruhunu temsil eden mitolojik bir figür. Güzel bir bayan kılığında krallara dans etmekte. Şu anda bir Apsara kızı evimizin güzel bir köşesini hem süslüyor hem de her baktığımızda bize Angkor Thom'u tekrar tekrar hatırlatıyor.  


Rehberimiz bizim çok farklı fotoğraflarımızı çekti. Bir yandan sürekli buranın tarihini anlatırken bir yandan şuraya çıkın şuraya bakın diyerek bizimle adeta fotoğraf çekimi yaptı. 





Sonraki durağımız Filler terasıydı. Yolda Baphuan Tapınağı'nın yanından geçtik. Burada restorasyon çalışması olduğu için içine giremedik. Bu tapınak Angkor tapınakları içinde en eski olanlarından ama aynı zamanda en fazla harap olanlarından bir tanesi. Bu tapınak 11.yy'da 2. Udayadityarvarman tarafından yapılmış. Bu alanda ayakta kalan tek Hindu tapınağı ve tanrı Shiva'ya adanmış. 

Filler Terası ise, Kral 7. Jayavarman tarafından yaptırılmış ve geçit törenleri veya askeri denetimler için kullanılmış bir alan. Alanın tam karşısındaki alçak kuleler ise akrobasi gösterileri için kullanılıyormuş. Burada gerçek boyuta yakın taş fil heykelleri ile aslan, kaplan, yılan, kutsal kazlar ve Tanrı Vişnu'nun binek hayvanı olan dev kuş Garuda'nın heykeli var. 






Sırada 11.yy'dan kalma Phimean Akas Tapınağı var. Bu tapınağın en üst kısmına ulaşmak için epey zorlu bir parkurdan geçmek zorunda kaldık. 



Dönüş yolunda ise Cüzzamlı Kral Terasın'nı ziyaret ettik. 12.yy'ın sonlarına doğru inşa edilmiş bu alanda krallar kabullerini yaparlarmış ve halkı dinlerlermiş. Bu terasta bulunan ve aslı Phnom Pehn'deki Ulusal Müze'deki heykelin, efsanelere göre cüzamlı kral Jayavarman'a ait olduğu yönde. Gezdiğimiz bu yerlerle ilk günkü Angkor turumuzu tamamlamış olduk. 

Otelde bir süre dinlendikten sonra ünlü Kamboçya masajı için temiz ve güzel bir masaj salonu aramaya koyulduk. Vietnam'daki kadar kolay olmadığını söylemeliyim. Rehberin bizi ilk götürdüğü yer içimize sinmedi. 2. yer gözümüze daha temiz geldi. Ayrıca orada masaj yaptırmış turistlerle girişte konuşunca burası içimize sindi. 3 kişi Kamboçya yerel masajı yaptırdı. Mehrin ise hamile olduğu için sadece baş ve ayak masajı yaptırdı. Toplamda 30 dolar ödedik. Masaj yaptırdığımız yerin ismi Healty Hand. Kamboçya yerel masajının ismi ise traditional Khmer. Kamboçya şark kurnazlığı olarak tabir ettiğimiz bir uyanıklık içinde. Herşey turistleri kandırmaya yönelik. Herşeyi yanlış anlayıp sizden daha fazla para almanın derdindeler. Kesinlikle heryerde dikkatli olun ve pazarlık yapın. 

Angkor'daki 2. günümüze ünlü Angkor Wat'ı gezerek başladık. Burası Kamboçya bayrağında yer alan, Kamboçya'nın simgesi olmuş ve en güzel şekilde korunmuş olan tapınak. İlk defa 2. Suryavarman tarafından 12. yy'ın ilk yarısında yapımına başlanmış. Tanrı Vişnu'ya adanmış ve başkent olarak inşa edilmiş. 1177 yılında ise Kimerlerin baş düşmanı olan Cham uygarlığınca yağmalanmış. Daha sonra yeni kral 7. Jayavarman ülkeyi yeniden inşa ederken başkenti Angkor Thom'a ve kraliyet tapınağı'nı da Bayan'a taşımış. Angkor Wat tapınağı ise 14. ve 15. yy'larda Theravada Budizmi'ne hizmet vermiş. 16. yy'dan sonra ihmal edilmiş olmasına karşı üzerini kaplayan orman sayesinde yok olmamış. Tapınağı ilk gören Avrupalı, 1586 yılında, Antonio da Magdalena adlı Portekizli bir keşiş. Burayı meşhur eden ise 19 yy'lın ortalarında Fransız Henri Mouhot'un seyahat notları. 






Angkor Wat oldukça görkemli bir yapı. Biz ortadaki kulenin tepesine kadar merdivenlerden çıktık. Manzara buradan görülmeye değerdi. Yukarı çıkabilmek için kıyafetinizin uygun olması gerekiyor. Tanrılara saygı nedeniyle ben o sıcağa rağmen üzerime yağmurluğumu giymek zorunda kaldım. Eklemem gereken bir diğer nokta ise merdivenler oldukça dik ve dar. Eğer sonradan turistlerin rahat çıkması için yapılmış tahta merdivenler yoksa, turistler tarihi merdivenleri kullanmak zorunda kalıyor. İnişi çıkışından daha zor. Seçilen ayakkabının rahat olması önemli. 






İbadet yapan insanlar...
Angkor Wat'ı gezmemiz yarım günümüzü aldı. Öğlen yemeği sonrasında ise hayatımızın o An'a kadar en ilginç deneyimini yaşadık. Siem Riep'e gelip de burayı görmemek olmaz: Tonle Sap Lake (Great Lake) kıyısında yeralan Kompong Pluk bölgesindeki köyü  ve orada suların içinde yaşayan ve geçimini balıkçılıkla sağlayan-durumları çok da iyi olmayan-insanları ziyaret etmek için çıktık yola. Aslında bizim gezi programımızda Kompang Khleang adlı Siem Riep'ten yaklaşık 55km uzaklıktaki köyü gezmek vardı. Ancak o tarihlerde, tam da biz oradayken Kamboçya son yılların en büyük sel felaketini yaşıyordu ve programda yer alan köy tamamen sular altındaydı. Biz de programımızı değiştirip, yine sel suları altında olan ancak ulaşımın bir yere kadar mümkün olduğu Kompang Pluk bölgesine gittik. 

Sular altındaki Kamboçya caddeleri

Sel sularında oynayan çocuklar


Yolculuğumuz oldukça zorluydu. Yollar sel suları altında olduğunda bata çıka arabayla zor bela ilerledik. Bir yerleşim yerine ulaştık. Ancak bir tekneye binip tekrar yola devam etmemiz gerekiyordu. Tekneye ulaşmak içinse iki seçeneğimiz vardı. Ya motorlu kayıklara binecektik ya da öküzlerin çektiği araçlara binecektik. Biz motorlu kayıkları seçtik. Ama bir de ne görelim kayık değil sanki bir sal. Suyla aramızda o kadar az mesafe vardı ki ve en ufak harekette bizim saldan bozma kayık o kadar çok sallanıyordu ki suyun içine düşmemiz an meselesiydi. 

Motorlu kayığımız
Yaklaşık 5 dakika süren bu yolculuk bana uzun saatler gibi geldi. 

Tekne turumuzdan sel manzaraları


Asıl tekneye ulaşmak içinse sel içindeki kütükler üzerinden yürümemiz gerekiyordu. İşte ben bunu görünce artık dayanamayıp ağlamaya başladım. Ne ağlama, hüngür hüngür. Ben ağlıyorum, Fatih de ordan diyor ki: İşte şimdi tam tatil oldu. Demek ki hücrelerimize kadar hissediyoruz... Ya ne hissetme ne hissetme!!!

Kütükler üzerinden ilerlememiz gereken yol


Biz tekneye binince köye hemen ulaşacağız sanıyorduk, meğer sel dolayısıyla selin içinde uzunca bir süre seyahat etmemiz gerekiyormuş. Manzara oldukça ilginçti. Bazı yerlerde sadece ağaçların tepesi görünüyordu. Bazı yerlerde ise evlerin birkaç katı sular içindeydi. 




Selin yoğun olduğu bu bölgede aslında evlerin çoğu direkler üzerine inşa edilmişti, böylelikle selin etkileri azaltılmaya çalışılıyordu. İçinde ilerlediğimiz bu su kütlesi kurak mevsimde araba yolu iken, yağmur mevsiminde denize dönüşüyordu. Köye vardığımızda sudan sokaklar olduğunu gördük. Evlerin içi tamamen açıktı ve her şey her yerden görünüyordu. Geçimlerini önlerindeki sudan balıkçılık yaparak, sağlıyorlardı. Bütün hayatları oradaydı. Orada yıkanıyor ve yemek yapıyorlardı. Evden eve kayıklarla geçiyorlardı. Muhakkak görülmesi gereken bir yer. Böyle bir yer daha önce hiç görmemiştim. Evlerden birine misafir olduk.





Oradaki bir evi ziyaret ettik, burası onların mutfağı

Buradaki yaşam bizi çok etkiledi. Hayat gerçekten çok acımasız. Bazılarına ise daha acımasız...

Ve dönüş yolundayız... Bu köye yaptığımız ziyaret benim hayatımdaki unutulmazlarım arasına girdi. Angkor Wat'tan daha anlamlıydı.


 Geri dönüş yolu da gidiş kadar heyecanlıydı.


Siem Riep’teki 3. günümüzde belkide ülkenin en güzel yerini ziyaret ettik. Burası Ta Prohm Tapınağı. Muhteşem bir doğa harikası. Burası Angelina Jolie’nin Thomb Raider filmini çektiği yer. Yapıların üzerinde ağaçlar kök salmış. Kökler sanki tapınağı tamamen çevrelemiş gibi. Burayı 7. Jayavarman annesi adına yaptırmış. Arkeologlar burayı gün yüzüne çıkarırken, oluşan görüntüden dolayı ağaçlara fazla dokunmamışlar ve köklerin çevresini oymuşlar.




Dev ağaçlar inanılmazdı

Ta Prohm Tapınağı
Öğleden sonraki turumuz ise bu ülkede yaptığımız en vahim turdu. Ölüm tarlalarını ziyaret ettik (Stuga). Burada Kızıl Khmerler olarak bilinen Kamboçya Komünist Partisi’nin Lideri Pol Pot tarafından katledilen, Kamboçya halkının kafataslarının bulunduğu bir anıt vardı. Manzara gerçekten insanın içini acıtıyor. İnsanlık için çok vahim bir durum. Pol Pot kendi insanlarını öldüren bir kasap adeta. Eğitime karşı olduğu için herkesi tarlalara sürmüş ve okulları kapatmış. Eğitimli olan insanları sülaleleri ile birlikte katletmiş. 

Katledilmiş insanlar için yapılmış bir anıt
Bu üzücü turdan sonra yerel halkın yediği hayvanları görmek için pazara gittik. Buradaki yiyecekler de bir o kadar berbattı.             

Yerel Pazar

Yerel pazar



Sanırım Kamboçya’da ilk defa bir tatil sırasında artık evime gitmek istiyorum hissi oluştu bende. Zor şartlar, pislik, tabii ki sel felaketinin etkisi herşeyi daha da zorlaştırdı. Yemekler tek kelimeyle berbattı. Vietnam sonrası çok zorlandık. Her yemek zamanı hayır olamaz diyen ben artık yemek yemesem daha iyi moduna geçmiştim.

Kamboçya tatilimize dair duyduğum tek eksiklik başkenti Phnom Penh’i görmememizdi. Kamboçya için 3 gün ayırabilmiştik ve bu 3 günde sadece Siem Riep’i gezmiştik. 2 gün daha ayırıp başkenti ve orayı özel kılan ölüm tarlalarını görmeliydik. Kısmet bir başka sefere artık.

Angkor Thom için ayırdığımız 3 gün idealdi. Burasını 1 ay gezenler bile var. Eğer ilginiz var ise 1 aylık giriş bileti alıp her yerini gezebilirsiniz. Biz 3 günlük biletlerimizle en önemli yerlerini gezdik ve bize yetti.

Kamboçya yaşattıklarıyla unutulmazlarımız arasında. Her ne kadar orada çok zorlanmış olsak da Angkor Wat gibi dünyada eşi benzeri olmayan bir şehri gezmek, sel suları altında yaşayan balıkçı köyünü görmek ve canavar ağaçlar diyarını gezmek inanılmaz bir deneyimdi. 

Halkını katleden Pol Pot’un ülkesi Kamboçya’daydık. 

Gökçe Demirci

(29.09-21.10.2011 Vietnam-Kamboçya-Tayland Tatil Notları)

Vietnam gezi notlarım için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayın:

6 yorum:

  1. of off nasıl bir yolculuk bu böyle. bu kadar büyük cesaretim olur mu bilmem. aslında sömestr de uzak yerlere gidelim diyoruz yani şubat ayında. deneyimine dayanarak sormak istiyorum. ne yapalım??

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Buket, Şubat ayı Uzakdoğu tatili için güzel bir ay. Hala kuru mevsim devam ettiği için seyahat sırasında zorlanmazsınız. Biz Ekim ayında gitmiştik ve şansımıza son 50 yılın sel felaketi tam da biz oradayken yaşandı. Şansımıza işte. Tatilin geri kalanında örneğin Tayland kısmında oldukça zorlandık sel yüzünden. Ancak her zaman bu olaylar yaşanmıyor. Bence Uzakdoğu özellikle Vietnam Kamboçya Tayland kesinle görülmesi gereken yerler. Başımıza gelen tüm şansızlıklara rağmen bu tatil bizim unutulmazlarımız arasında. Ya da biz henüz gidemesek de Küba'yı Şubat ayında öneririm. Çok yakın arkadaşlarımız Şubat ayında Küba'ya gittiler ve çok memnun kaldılar. Küba bizim görülecekler listemizin başında. Güney Amerika ayrı bir güzel diyebilirim.

    YanıtlaSil
  3. harikasınız darısı başımıza : )

    YanıtlaSil
  4. Merhaba Mine Hanim, aynen biz gittik gördük darısı Kamboçya'ya gideceklerin başına artık :)) Münih'ten sevgiler

    YanıtlaSil
  5. Mehrin Dalan Bildir26 Eylül 2013 11:29

    Çok yorucu ama çok keyifli bir tatildi. Yazı süper olmuş, tekrar gitmiş kadar oldum.

    YanıtlaSil
  6. İnşallah daha güzel tatiller yapacağız hepberaber canım.

    YanıtlaSil